Cenazelerde kalabalık niye önemlidir? Tabutuna omuz verdikleri kişinin 'iyi adamlığına' şahitlik ettikleri için... Hocanın 'Merhumu nasıl bilirsiniz?' sorusuna 'iyi biliriz' dedirtebilmek maharettir. Necmettin Erbakan bunu başardı.
Türk toplumu değerlerine yakın duran siyasetçilere karşı çok vefalı. Bunu Turgut Özal'ın cenazesinde de gördük, Muhsin Yazıcıoğlu'nda da... 'İnançlara saygılı laiklik' yaklaşımıyla kendisini CHP'nin katı politikalarından ayrıştıran Bülent Ecevit'i de bu paranteze ilave edebiliriz.
Necmettin Erbakan nasıl bir siyaset adamıydı? O cumhuriyetle yaşıt, ilk kuşak siyasetçilerden... Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit gibi bir siyasi mirasın üzerine oturmadı. Anadolu'ya yaslanan siyasi çizgisini kendisi oluşturdu. Hazıra konmadı, iktidar yolunun taşlarını kendisi döşedi. Sonunda Refah Partisi'ni birinci yaptı ve 1996'da Başbakan koltuğuna oturmayı başardı.Erbakan çizgisinin en bariz özelliği, sisteme yani kurulu düzene muhalefet etmesidir. Farklı siyasal kavramlar üretti, 'milli görüş' dedi, yeri geldi 'adil düzen' dedi. Milli görüşü açıklarken 'Fatih'e İstanbul'u, Alpaslan'a Anadolu'yu fethettiren anlayış' diyerek tarihe gönderme yaptı.
Statükonun karşısına alternatif siyasi projelerle çıktı. En çok da o yüzden her dönem statüko yanlısı kesimlerin sert direnciyle karşılaştı. Söyledikleri acımasızca eleştirildi, hakkında gerçek dışı söylentiler yayıldı, kimi sözleri bağlamından koparılarak espri konusu yapıldı ve doğrudan kişiliği hedef alındı. Siyasete yüklediği anlam farklıydı. 'Kazanmak, iktidara gelmek' hiçbir zaman ana hedefi olmadı. Seçim akşamları sandık sonuçlarını pek umursamadı. Partideki arkadaşlarına 'Biz görevimizi yaptık, gerisi halkın takdiri' dedi. Meclis dışında kalınca karalar bağlamadı, birinci parti çıkınca zafer sarhoşluğuna kapılmadı. Statükoya karşı durmanın bedelini ödedi. Tam dört kez partisi kapatıldı. Siyasi yasaklı oldu. Üzerinden sayısız uyarı mektupları, muhtıralar, tanklı toplu darbeler geçti. Buna karşılık hiç pes etmedi, köşesine çekilmeye yeltenmedi. Her defasında ayakta kalmasını bildi. Bir milletvekili arkadaşının Erbakan için söylediği şu söz sıkça hatırlatılır: 'Hoca lastik gibidir. Basıyorsun yamyassı oluyor. Ezdim sanıyorsun. Bıraktığın zaman eski haline geliveriyor.' Her darbeden büyüyerek çıktı. Yeni kurduğu parti eskisinden iri oldu. Türkiye'nin cinnet günleri, 28 Şubat süreci hafızalarda daha diri... 'Topyekun savaş' çığlıklarının hedef tahtasında Erbakan vardı. MGK'da 9 saat boyunca kendisine bağlı komutanlar Erbakan ve arkadaşlarının Türkiye için ne denli tehlike ve tehdit olduğunu görüntüler eşliğinde anlattı. Buna rağmen karşı çıkmaktan, direnmekten, çatışmaktan kaçındı, 'zamana yayarak' vakit kazanmaya çalıştı. Askerler işbirliği yaptığı kesimlerle Erbakan hükümetini dört koldan kuşattı. O dönem kabinede yer alan bir bakanın çaresizlik içinde 'İktidar namına altımızda sadece kırmızı plakalı araç kaldı' sözünü hiç unutamam.
28 Şubat'ın baş aktörlerinden eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in dün Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'e söyledikleri o günlerin havasını doğru yansıtmıyor. Demirel, Erbakan'a istifasını getirdiği gün 'Sana istifa et diyen var mı?' diye sorduğunu, buna karşılık 'Hayır, yok' cevabı aldığını söylüyor. Bunu Erbakan hayattayken söyleseydi gerçeği öğrenebilirdik. Erbakan ve arkadaşlarında o süreçte askerleri de kışkırtan asıl oyun kurucu olanın Demirel olduğu kanaati egemendi.O günlerde Meclis kulislerini hatırlıyorum, milletvekillerine derin korku salan 'Erbakan istifa etmezse darbe olacak' sözlerinin kaynağı Çankaya Köşkü yani Süleyman Demirel'di. Sırf bu nedenle birçok isim partilerinden istifa etti. Erbakan, rüzgârı hiç arkasına alamadı. Hayatı boyunca rüzgâra karşı yürüdü. Sonunda gök kubbede hoş seda bırakmasını bildi. Milyonlara 'iyi biliriz' dedirtti.
Siyasi üslubunu beğenmeyebilirsiniz, politikalarını realist bulmayabilirsiniz, 28 Şubat'taki esnek duruşuna itiraz edebilirsiniz, siyasi tavırlarını eleştirebilirsiniz ancak statükoya en ağır darbeyi Erbakan'ın vurduğu gerçeğini inkâr edemezsiniz.