Bir ülkede devletin görevi güvenliğin, adaletin, sağlığın ve eğitimin sağlanmasından ibaret değildir. Devlet sadece bugünü kurtarmanın adı değildir. Devlet dünü bugüne, bugünü yarına bağlayan yapının adıdır. Devlet dünü hatırlayan, bugünü yaşayan yarını planlayan yapının adıdır. Dünü hatırlamaz, yarını planlamaz ise bugünle yetinen devletin geleceği de olamaz.
‘Devlet kağnı arabası gibidir’ derler. Ağır ilerler. Ama hedeflediği menzile eninde sonunda ulaşır. Fakat suya ulaşana kadar kurbağanın da gözü çıkmamalıdır. Devlet hedefe ulaşırken arada nesilleri heba etmemelidir. Kaynakları heba etmemeli, imkânları es geçmemelidir.
Türkiye’nin uzun yıllardır elindeki imkânları, kaynakları ve bazı nesilleri heba ettiğini söylemek yalan olmaz. Halen rayına oturmayan, sistemleşmeyen bir devlet anlayışını görmeye devam ediyoruz. Devletin dünü olduğu kadar bugünü ve yarını planlama konusunda hep eksik kaldığı görülmektedir. ‘Kervan yolda düzülür’ anlayışından bir türlü uzaklaşamıyoruz.
Son yıllarda ayan beyan bazı handikaplarla karşılaşıyoruz. Devletin bu handikaplara karşı hassasiyetin ötesinde uzun zaman duyarsız davrandığını görüyoruz. Bu durumun ülkenin çok ciddi kaynaklarının geri dönülmez şekilde heba edilmesi ile sonuçlanıyor. Oysa Devletin kâğıt üstünde 5 yıllık kalkınma planları yaptığı bilinir. Hatta Devlet Planlama Teşkilatımız bile vardır. Ama ne hikmetse yıllarca uygulamaya konulan planların devlet ve bürokrasinin girift koridorlarını aşıp millete sirayet ettiğini hiç hissetmedik.
Bayram dolayısıyla memleketim Balıkesir’deydim. Dostlarla farklı ortamlarda sohbet etme imkânımız oldu. Çoğu zaman davulun sesi uzaktan hoş gelir bize. Ankara’dan bakınca da öyle oluyor bazı konular. İş işten geçtikten sonra anlarız aksaklıkları. Bu nedenle sürekli aynı hatalara düşeriz. Onun için Ankara dışından da memlekette olup bitenlerin nasıl göründüğünü anlamaya çalışırım. Bayram bahanesi ile memlekette dostlarla sohbete de öyle bakarım. Türkiye’nin geçen sene döviz krizi ile başlayıp ekonominin geneline sirayet eden çalkantının etkileri halen hissediliyor. Hele soğan ve patates ile özdeşleşen sıkıntı ayrı bir konu. Hayvancılığın karşı karşıya bulunduğu riskin devam ettiği ayan beyan görülüyor. Bu sefer hem siyasi kadrolar hem de siyasi iradeye yönelik soru işaretlerinin artığı bir gerçek.
Devletin sağır kaldığı en önemli konu ise birçok alanda olduğu gibi hayvancılık ve tarım konusunda ortaya çıkan sorunların belli bir plan ve strateji çerçevesinde değil akışına bırakılmış olması. Oysa bir dönem hayvancılık yüksek gelir getirdiği gerekçesi ile doktoru, mühendisi, müteahhidi, iş adamı bu alana saldırmış korkunç yatırımlar yapmışlardı. Denetimsiz hayvancılık yatırımları bu sektörün cazibesini yitirmesine neden olmuştu.
Şimdi ise dost sohbetlerinden aldığımı bilgilere göre aynen hayvancılıkta olduğu gibi birçok işadamının, yatırımcının büyük kazanç hayalleri ile Balıkesir bölgesinde olduğu gibi Anadolu’nun farklı bölgelerinde patates-soğan ekimine yöneldiğini öğreniyoruz. Oysa geçimini buradan sağlayan üretici halen çekingen davranıyor. Hayatında hayvan damı görmeyenlerin hayvancılığa heveslendiği gibi tarlasında hiç görmediği patatesten zengin olma hayaline devlet izin vermemelidir.
Devletin görevi ülkenin ihtiyaçlarının aksamadan karşılanması için toplumun uzmanlaşması ve herkesin kabiliyetine en uygun üretim kaynaklarına yönelmesini sağlamaktır. Hatta köy köy, mahalle mahalle, ilçe ilçe, il il üretimde ihtisaslaşmasını sağlamalıdır.
Plansız, programsız sürü psikolojisi milletin elindeki üç kuruş sermayenin heba oluşunu devlet seyretmemelidir.
Kalın sağlıcakla...