ABİ ile BAŞKANIM...

Altı ay öncesine kadar sadece Beylikdüzü’nün tanıdığı  Ekrem İmamoğlu, nasıl oldu da tüm Türkiye’de bu kadar kısa sürede sevildi ve Cumhurbaşkanlığına aday olarak görülür hale dahi geldi?

Seçim kazanmak başarıdır, kısa sürede alınan yola bakılacak olursa hem de çok büyük başarıdır ancak asıl bu tarafa bakmak gerekmez mi?

Nasıl oldu da taraflı tarafsız, partili partisiz milyonlarca insanın kalbine girmeyi başarabildi  İmamoğlu?..

Bu sorunun cevabı “abi” kelimesinin altında yatıyor.

Basında gözünüze çarptıysa hatırlayın lütfen…

İmamoğlu henüz mazbatayı almamışken;  yaklaşık bir hafta kadar önce,  İstanbul sokaklarındaki teşekkür turlarını sürdürüp vatandaşları otobüsten selamlarken bir gencin seslenişi o güne damgasını vurmuştu.

Demişti ki o genç:

“Her şey çok güzel olacak Ekrem Abi.”

Nihayetinde önceki gün akşama doğru Ekrem İmamoğlu mazbatasını aldı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yeni başkanı oldu.

Lakin işin sırrı, o gencin cümlesindeki tek kelimedeydi:

“Abi.”

Bu kadar.

Üç harflik o kısacık kelime belki dünyanın en uzun hikayesini anlatıyordu.

Ana fikri ise yine tek kelimeydi:

“Sıcaklık”

O gencin otobüsün önünde seçilmiş bir başkana “abi” diye seslenmesi, seçimin kazanılmasındaki en büyük samimi etkendi.

Vatandaş İmamoğlu’nda gördüğü ve bulduğu o sıcaklığa, tevazuya, yakınlığa, samimiyete, konuşmalarındaki üsluba, söylemlerindeki sakinliğe karşılık vermişti o kadar.

Siyasette ne kadar unutulan “değer” varsa, altı aylık sürede onları buldu Türkiye.

O yüzden İmamoğlu’nu sevdi.

O yüzden İmamoğlu’nu sahiplendi.

Ve işte tam da o yüzden İmamoğlu’nu dünyanın en büyük metropollerinden birine yeni başkan olarak seçti.

Bu kadar basit işte.

İşin sırrı o kelimede idi: “Abi.”

Bir genç, seçilmiş büyüğüne “abi” diyebilecek yakınlığı kendinde görebiliyorsa, o siyasetçi vatandaşın kalbine inebilmiş demektir.

Gereksiz “başkanım başkanım başkanım” hitaplı koşturmalar, geniş bir yalakalık, sınırsız bir çarpıtma ile yapılan siyaseti artık istemiyor Türkiye.

Binali Yıldırım’ı tenzih ediyoruz; o da siyasetteki üsluba olabildiğince dikkat edip yumuşak dil kullanan ender siyasetçilerden… Zaten yazının konusu kendisinin neden kaybettiği değil, İmamoğlu’nun neden kazandığı noktasına farklı bir açıdan bak/a/bilmeyi sağlamak.

Herkes farkındadır ki İmamoğlu seçim çalışmaları döneminden mazbatasını aldıktan sonra yaptığı konuşmaya kadar o sıcaklığı hiçbir zaman kaybetmedi.

Kaf Dağı’na çıkmadı.

Enerjisi hep pozitifti ve halka güvenle beraber samimiyet aşıladı.

Aşı tuttu.

Bir kısım yandaş ve yalaka kısmı tam tersi bir tavırla Türk siyasetinde her daim gerilim, kutuplaştırma olması için siyasi aktörlere çoğu kez yanlış yönlendirmelerde bulunuyorsa da Türkiye, İmamoğlu ile artık buna bir son verilmesi gerektiğinin ve özlemin “gerilimsiz siyaset” olduğuna dair inceden ve etkili bir mesaj verdi.

Siyasetin çevresini, siyasetçilerin gözünü perdeleyen partililerden kurtarmak gerek.

Gerilimin kimseye faydası yok.

Türkiye’nin birleşmeye, ortak paydalarda buluşmaya, elele tutuşmaya ve birbirinden korkmamaya ihtiyacı var.

İşte o “abi” kelimesi bunun fişeğiydi.

“Abi” ile “başkanım” kelimeleri arasında seçimi kazanan “abi” oldu.

Ve işte o sıcaklık, demiri eritti.