Geleneklerimize, göreneklerimize bir haller oldu.

Unutmuş gibiyiz değerlerimizi.

Yabancı hayranlığıyla büyütüldüğümüz, avutulduğumuz için yozlaştık galiba fazlasıyla.

İnanılmaz bir yabancı hayranlığı var. Yemeklerden tutunda işyerlerinin isimlerine kadar hayatımızın her alanında "yabancı" olduğu için Türk toplumu olarak kendi örf ve adetlerimize yabancılaştık sanırım.

Bu nereden çıktı durup dururken diyeceksiniz biliyorum.

Vatan için canlarını feda eden şehitlerimizi bile bize yabancı olan merasimlerle uğurluyoruz sonsuzluğa.

Entelektüellik denilen birşey olsa bu gerek diyeceğimiz ama bana daha çok 'entel'lik gibi geliyor.

Çünkü, cenazelerde alkış tutulduğunu "entel"ler gösterdi bizlere.

Enteller sayesinde böyle bir uğurlama merasimi yapıldığını öğrendik!

Sonrasında cenazelerde "alkış" moda haline geldi!

Balıkesirliler olarak, bölücü terör örgütüne karşı verilen mücadelede verdiğimiz son şehidimizi sonsuzluğa uğurladığımız törende de "alkış" yağmuru vardı.

Kusuruma bakmayın, cenazelerde neden alkış yapılır bilmiyorum.

Kimlerin neden yaptığını ise, Ak Parti Balıkesir Milletvekili Cemal Öztaylan'ın, Sanayi Odası ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıda yaptığı konuşmanın medyaya yansımasıyla öğrendim.

Şehit Jandarma Komando Teğmen Süleyman Özoğlu’nun Balıkesir’deki cenaze töreninde alkışlarla uğurlandığına dikkat çeken sayın Öztaylan, cenazelerde kimlerin "alkış" tuttuğu konusunda bakın ne diyor:

"Allah insanlara doğru yolu bulsun diye bir rivayete göre 124 bin, bir rivayete göre 224 bin peygamber yollamış. 10 emirle beraber Zebur’u, İncil'i, Tevrat’ı, Kuranı Kerim’i göndermiş.

Onlar da kitaplı olarak bizlere gönderilmiş Peygamberlerimiz.

Hiç bir dinde hele İslam dininde, şehidi, peygamberlikten sonra o en yüce makama alkışlamalarla uğurlamak diye bir şey yoktur.

O adet ne biliyor musunuz?

Bolşevik ihtilali olduğu zaman Çar taraftarları ile Bolşevik taraftarları birbirine girer.

Bolşeviklik geldiği zaman havralar, kiliseler kapatılır.

Dinsiz bir toplum yaratılır. Çar taraftarları öldüğü zaman zangoçlarla, papazlarla gömülür.

Bolşevik taraftarları da alkışlarla gömülür.

O zaman icat edilir.

Bunun doğru olmadığını, böyle bir adetin Hıristiyanlıkta da Musevilikte, hele Müslümanlıkta hiç olmadığını, bu vesile ile söylemek istedim. Bunu söylemenin görevim olduğu kanaatindeyim."

Sayın Öztaylan, bu duygularını paylaşmadan önce; "Konukların müsadesiyle, basına malzeme olsun diye bir şey söylemek istiyorum" ifadesini de özellikle kullanıp, 'sakın uyumayın, söyleyeceklerimizi kulaklarınızı açarak dinleyin, kalemlerinizi silaha dönüştürecek sözler söyleyeceğim' demeye getirerek bizim camiadaki "entel" sınıfını atlamamaları için uyarmış!

Kimi yazar-çizer erbabıyla ülkemizde artık herkesin "birinci sınıf vatandaş" olduğunu kabullenmek istemeyen çevreler, Mal bulmuş mağribi gibi atlamışlar hemen bu sözlerin üzerine. Sessiz yığınların sesi olarak "alkış" olayının yanlışlığına dikkatleri çeken sayın Öztaylan'ı eleştirme görevlerini eksiksiz yerine getirmişler.

Öztalyan'a yönelik o eleştirileri yapanlar, kendilerini diğer insanlardan farklı, yani kendi deyimleriyle "Entelektüel" görüyorlar ya.. Onların yazdıklarını, çizdiklerini okuyanların büyük çoğunluğu "Bunlar ne kadar da gerici, yobaz, cahil" demişlerdir.

Halkın içine girmeyince, milletten kopuk yaşam sürünce, kendini ayrıcalıklı, entel görünce ne kadar "ben aydın biriyim" desede insanoğlu zaman zaman böyle cahil durumlara da düşebiliyor!.

Kimilerinin seslendirmeye cesaret edemediği ve Öztaylan'ın kendisine yakıştırılan "delikanlı" lakabının hakkını vererek duygularını paylaştığı o salonda keşke olabilseydim.

Olsaydım eğer, gazeteci kimliğimi bir yana bırakır, bir vatandaş, bir asker babası olarak kendisini ayakta alkışlardım. Yanına gider, tebrik ederdim, alnından öperdim.

Karadeniz'de olduğum için o fırsata nail olamadım.

Dönüşte, konuşmalarını medyada okuduğumda hemen telefona sarılıp aradım kendisini;

"Ağzına, yüreğine sağlık" dedim.

"Benim tanıdığım, bildiğim delikanlı Cemal'e özgü dobra bir konuşma" diyerek kutladım.

Cemal Öztaylan hakkında kim ne derse desin. Hiç umurumda olmaz.

Çünkü onu iyi bilen, tanıyan biriyim.

O bildim bileli, lâfı eveleyip gevemeleden, ıkınmadan-sıkınmadan mertçe söyleyen biri.

O doğru bildiği yolda cesaretle yürümeyi ilke edinmesi yanında doğru arkadaşı için canını verebilecek biri.

İşte zaten ona da bunun için "Delikanlı Cemal" diyorlar.

Hani bir söz var; "Yiğit lakabıyla anılır" diye. Öztaylan'da bu ülkenin "yiğit" bir ismidir. Şan-şöhretle işi-gücü olmaz, Allah'ın sade bir kuludur.

Birkez daha yüreğine, ağzına sağlık delikanlı..

Alkışla başladık ama, benim kafama takılan bir de marş konusu var.

O mevzuyu da yarına bırakalım.

****
Günün sözü:

İnanmayan bir gönül, içinde kuş bulunmayan bir kafese benzer.

A. Geylani