Doğduğun günden öldüğün ana kadar yaşam bir sınav sahnesi.
Yaradan öyle veya böyle hepimizi sınavdan geçiriyor.
Kimini acı, kimini mutlulukla
Kimini zenginlik, kimini fakirlikle
Kimini makam, kimini kullukla
Sevgili okur, sen bunlara dilediğin kadar ekleme yapabilirsin.
Kendimden örnek vereyim ben sana.
Bitmedi, bitmeyecek bu dünyadaki sınavım, bana emanet olan son nefesime kadar.
Şikâyetçi miyim, asla!
El-Bâki, El-Vâris ve El-Adl olanın gözetimindeki sınavlarım çok şey öğretti bana, önce onu belirteyim.
★★★
Örneğin hayata bakışımda 25-30 yıl öncesine göre tarifsiz değişim var.
Nasıl derseniz, yazıya dökerek anlatamam bunu size.
Şunu söyleyeyim sadece.
Annesi, insanın yaşamında en çok sevdiği, en fazla değer verdiği ‘biricik’ gördüğüdür kesinlikle..
Benim de öyleydi.
25 yıl öncesi aniden hayata veda etti.
İlkin anlamadım hiçbir şey.
Günler haftaları, aylar yılları kovaladıkça
anladım ki sol yanımda hep birşeyler eksikti!
Sonrasında bambaşka dünyayı keşfettim..
★★★
Anne acısı yaşamadan önce birinci derecede yakınımı kaybetmemiş ve ilelebet yaşam sürecek hissi vardı zihnimde.
Dünyaya kazık atmışcasına!
Ardından babam ve ağabeyimi gönderdik anacığımın yanına.
En son Sakıp ağayı uğurladık. Belli etmezdi, ama çok üzülürdü bana, kanser olduğum için. Her an öleceğimi düşünüyor olmalıydı. Hayata ve bizlere vedası ani bir kalp krizi sonucu oldu.
Ölüm işte böylesine yakın bize.
Bir başkasına "bu yarın/öbürgün ölür kesinlikle" gözüyle bakarken, bir de bakmışsın sen tadmışsın ölümü!
Korkmadan, ürkmeden, kaçmadan ölümle, birbirine delicesine aşık iki sevgili gibi birlikte yaşamasını öğrenmek, bilmek lazım.
★★★
Diyeceğim, her bir ölüm ayrı sınavdı benim adıma.
Önceleri ölüm haberi aldığımda hiçbir şey hissetmezdim.
"Falanca öldü" dediklerinde tepki vermezdim hiç! Aklı başından 5 karış havada, yüreği kirden pastan katılaşmış, burnundan kıl aldırmayan kibir abideleri gibi.
Lay lay lom devam ederdi yaşam.
Amma
Canınızdan parça olarak gördüğünüz yakınlarınızı,
hele annenizi kaybedince bir başka hayatı keşfediyorsunuz, yüreğiniz taş değilse!
Bizim mahallenin Nuri abisi gibi, nara atmasanız da;
"ölüm de var gülüm"
diyerek adımlarını ona göre atıyorsun.
Yepyeni bir dünyaya yolculuğa başlıyorsun!
★★★
Diyeceğim şu;
Kendi başınıza gelince anlıyor, biliyor, görüyor, yaşıyor ve hissedebiliyorsun bir başkasının çektiği acıyı.
O vakit yaralanmamış olanın, yarandan vurduğunu görebiliyor ve en hassas şekilde hissediyorsun.
Sonrasında satın alınamayacak şeyleri daha çok sevmeye başlıyorsun ay gibi, güneş gibi, hava gibi, yar gibi...
★★★
Kardeşlerim
İnsan yaşadıkça, yaş ilerledikçe çok şey öğreniyor.
Her dakika, her saat, her yeni gün
farkına bile varamadığınız anda, farklı bir imtihana tabi tutuluyoruz.
Benim bu ana dek hayattan öğrendiğim şu;
Canım gibi sevdiklerimi kaybetsem de,
kimi zamanlar büyük acılarla baş başa kalsam da
acının en büyüğünün sabır olduğunu öğrendim.
Sabrın boyun eğmek değil, mücadele etmek olduğunu keşfettim!
★★★
İmam Gazali’nin güzel bir sözü var;
Asıl hüner
afiyet ve bollukta sabretmesini bilmektir,
bunun sabrı,
onlara güvenip bel bağlamamaktır,
hepsinin kendi elinde emanet olduğunu ve bir anda alınıp yok olabileceğini bilmektir.
...
Aldığın nefes bile sana emanetse daha ben sana ne diyeyim ey dünyalı..
Hayırlı Cumalar
Selâmetle