Çocuğu dağa kaçırılanlar…
Çocuğunu trafik kazasında kaybedenler…
Çocuğunu pisi pisine metropollerin sokak avarelerine kurban verenler…
Çocuğunu aile içi cinayet sebebiyle yitirenler…
Çocuğunu uyuşturucu tacirlerine kaptıranlar…
Çocuğu ahlaka mugayir şebekelerin tuzağına düşenler…
Bu örnekleri uzatmak mümkün. Bir şekilde bu ülkede analar ağladı, ağlıyor, çareler bulunmaz ise ağlayacak! Diyarbakır’daki annelerin feryatlarını duymamak mümkün mü? Bir çocuğun doğduktan sonra ilk on senesinin çilesini anne olanlar iyi bilir! Anne olmak, sırtına dağlar misali vicdan, merhamet, sevgi, şefkat, güzellik, incelik, endişe ve elem yüklenmektir bir bakıma.
Anne olmak bütün zamanlarda en zor, en çileli ve en yorucu bir işe girişmektir! Özellikle doğu toplumlarında anne olmak daha zor ve meşakkatlidir. Annelik sıradan bir vasıf değildir! Kendisine cennet muştulanan önemli bir mevkidir.
Bugün Diyarbakır annelerinin sesini duymayan kalmadı. Ancak taş kesilmiş odaklardan cevap verilmiyor, çünkü bunlar yeryüzündeki bütün iyiliklere, güzelliklere, erdemli olan her şeye gözlerini, kulaklarını ve gönüllerini kapatmış insanlıktan çıkmış gafiller sürüsüdür! Bu teröristlerden bu anlamda medet ummak beyhudedir!
Helal süt emmiş bir anne evladı bu haykırışlara bigâne kalabilir mi? Susabilir mi? Kulağının üzerine yatabilir mi? Bana ne diyebilir mi? Hayır, hayır hayır!
Hâlâ evlerden, ocaklardan bu gencecik çocuklar nasıl dağa kaldırılıyor?
Bunu anlamakta gerçekten de zorlanıyoruz. Bu, terörle mücadelede en önemli merhaledir! Her yıl çok sayıda gencin teröristler tarafından dağa kaçırıldığını söyleyen güvenlik uzmanları bu önemli meselenin ısrarla üzerine gidilmesi gerektiğini söylüyorlar… Annelerin bu hususa eğilmesi sanırım en doğru yöntem olsa gerektir.
Öte yandan hemen her gün işlenen kadın cinayetleri sebebiyle ağlayan analar var! Öldürenin de ölenin de annesi ağlıyor aslında. Buna mukabil öksüz, yetim kalan ve bir ömür boyu ağlayacak çocuklar geliyor aklıma.
Ailenin hızla değişim ve dönüşüm geçirmesi üzerine bütün mercilerin aynı hızla tedbir alması icap eder. Millet olarak tarih boyunca iftihar ettiğimiz aile ocağımız çatırdıyor yazık ki. Kadınlarımız basit bir tartışmada “boşanma” yolunu ilk ve tek çare olarak algılıyor veya kendisine hukuki ve psikolojik danışmanlık hizmeti bu şekilde veriliyor.
Avukatların bu hususta vicdanlı olmaları çok önemli. Çözümlenecek, çare bulunacak sudan meselelerin boşanma ile bitmemesi gerekir lakin öyle olmuyor! Dizilerde, gazete sayfalarında, aile danışmanlık kurumlarında, avukatlık bürolarında (İstisna kimseler ve kurumlar hariç) ve sosyal medyada, boşanma maalesef özendiriliyor!
Boşanma artı özgürlük, hürriyet olarak lanse ediliyor.
Kadınlar boşanmayı farklı bir statü olarak görmeye başladılar neredeyse. Yana yakıla evlendikleri kocalarını ilk kavgada birer düşman olarak görüp karakola koşuyor ve şikâyet ediyorlar.
Kadınlar da erkekler de tahammülsüz ve şiddete meyyal! Alttan alma, nezaketli olma, sabrı koruma gibi melekeler rafa kaldırılmış durumda. Çok kötü örnekler nedeniyle neredeyse toplumda bütün erkekleri aynı kefeye koyma refleksi gelişti: Erkekler katil!
Öte yandan…
Büyük kentlerin ana caddelerinde gezinen sarhoşlar, berduşlar, uyuşturucu müptelaları bakınız önceki gün yeni mühendis olan bir gencimizi para vermedi diye sırtından bıçaklayıp öldürdüler! Buna benzer daha birçok olayı sayabiliriz… Bu sürüyle gezinen avareler neden sokaklardan toplanmıyor ve ıslahevlerine gönderilmiyor?
Ya kızlarını fuhuş şebekelerine kaptıranlar? Ya trafik magandalarının hataları nedeniyle çocuklarını, yakınlarını kaybedenler? Pek çok başlık var, pek çok sorun! Hasılı bu nedenlerden dolayı analar ağlıyor, ağlayacak! Çözüm aramalıyız, çözüm üretmeliyiz, bu sorunlar asla çözümsüz değil!
Analar hakikaten ağlamasın!