Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son yaptırdığı, “Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu”na göre, Balıkesir bölgesinin birinci öncelikli çevre sorunu, “su kirliliği” olarak tespit edilmiş.
Ardından Hava kirliliği geliyor.
Atıklar, üçüncü derecede önemli çevre sorunumuz.
Gürültü kirliliği, Toprak kirliliği, Çevrenin tahribatı, Erozyon da bölgemizin diğer çevre sorunları olarak sıralanmış.
Böyle raporlar, bilimsel yaklaşımlar, sayısal veriler falan ilginizi çekmiyor biliyorum.
Ama sahip olduğumuz doğal kaynakları…
Sahip olduğumuz değerleri korumak ve gelecek nesillere taşımak istiyorsak…
Eğer çözüm üretmek istiyorsak…
Olaylara bilimsel yaklaşmalıyız.
Bu gibi veriler, sorunlarımızı hem anlamamıza hem de önceliklerimizi belirlememize yarar, temel bir hareket noktası belirler.
Raporun girişinde şöyle bir ifade okudum; “…yerel çevre sorunlarına halkın gösterdiği tepkiler kamuoyunu oluşturmaktadır…”
Yani çevre sorunlarına duyarlılık öncelikle yerelden başlıyor…
Çevresel sorunlara öncelikle bizler hassasiyetle yaklaşmazsak, çocuklarımıza sağlıklı bir gelecek bırakamayız.
Bölgemizdeki çevre kirliliğinin sebeplerine gelince…
Sayılara, grafiklere dökülmüş çevresel verilerle kafanızı karıştırmak istemiyorum.
Sadece rapordan kısaca şu bilgileri vereyim;
Birinci öncelikli çevre sorunumuz olan yer altı sularının kirliliğinin en önemli sebebi; Tarımsal faaliyetlerde kullanılan ilaç ve gübrenin aşırı ve yanlış kullanımı…
Üstelik bu aynı zamanda toprak kirliliğinin de en önemli sebebi.
Rapora göre aşırı gübre kullanımı, aşırı tarım ilacı kullanımı hem sularımızı hem de topraklarımızı önemli ölçüde kirletiyor.
Peki, çevre kirliliği nasıl önlenecek?
Raporda alınacak önlemler madde madde yazılmış yazılmasına ama tüm bu kirliliğin önlenmesinde karşılaşılan bazı güçlüklerden de bahsedilmiş.
Bunlardan en önemlisi toplumda “bilinç eksikliği” olarak belirtilmiş.
Kurumsal ve yasal eksiklikler, yeterli denetim yapılamaması, mali imkânsızlıklar da diğer sebepler…
Rapordan anladığım kadarıyla Susurluk’un yer altı suları temiz.
Bu iyi haber…
Kötü haber ise, bölgemiz çevresel tehdit altında.
Bu da demektir ki sularımızın temiz olması hiç kirlenmeyeceği anlamına gelmiyor…
O yüzden tedbirlerimizi şimdiden almalıyız.
Daha güvenli, daha nitelikli yaşam alanlarına sahip olmamız bizlerin elinde.
Bunun yolu da toplum olarak bilinçli olmaktan geçiyor.
Tarlasını eken çiftçiden, atıklarını Susurluk Çayı’na döken işletmelere,
Parkta çekirdek kabuklarını çimlere atanlardan, Çaylak’ta çöpünü bırakıp gidenlere kadar hepimiz bilinçli olmalı, çevrenin korunması gerçeğini çok iyi anlamalıyız.
Yaşadığımız koronavirüs salgını, sağlık başta olmak üzere çevre duyarlılığını ve temizliğin önemini yeniden herkese hatırlattı.
5 Haziran Dünya Çevre Gününde belediyenin organizesinde yapılan Çaylak mesire alanının temizlenmesi, topluma verilen doğru bir mesajdı.
Çevreye verilen zararı ben bindiğimiz dalı kesmeye benzetiyorum.
Ve bu dalı kesersek ne olacağını düşünmek bile istemiyorum…