Ağır bir soru.
Anlamsız mı? Değil. 'Bu da nereden çıktı?' diye merak edebilirsiniz. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik başlattı tartışmayı. Hükümetle anamuhalefet partisi arasında 'dış politika' kavgası baş gösterdi. Muhalefetin iktidarı eleştirmesi, itirazda bulunması olağandır. Türk siyasetinin geleneğidir. İktidar yapar, muhalefet karşı çıkar. Suriye ile başlayan İsrail ile devam eden 'dış politika' kavgasının içeriği de üslubu da çok sert.
CHP lideri yeni dönemde dış politikayı daha fazla önemseyeceğini yönetimi oluştururken belli etti. Faruk Loğoğlu ve Osman Korutürk gibi büyükelçileri genel başkan yardımcısı yaptı. Teknik veya uzman olarak dış politikayı yorumlamak başka, siyasi rengini oluşturmak başka. Yetkin isimlere rağmen CHP'nin dış politikada çok zorlandığını söylemek gerekir. Kolay değil, hem sokağın nabzını iyi tutmanız hem de devletin çıkarlarını gözetmeniz ve hükümetle fark oluşturmanız lazım. CHP'nin ne Suriye ne de İsrail konusunda bunu başarabildiğini söylemek mümkün.
Suriye konusunda ne dediği anlaşılamadı. Hafta sonu Faruk Loğoğlu başkanlığında bir heyet Suriye'ye gitti, şehirleri dolaştı, yetkililerle görüştü, halkla temas etti. Nasıl bir sonuçla döndükleri sorusunun cevabı yok. CHP'nin Suriye konusunda ne düşündüğünü anlamak gerçekten zor.
Hüseyin Çelik, 'Baas' benzetmesini CHP'nin Suriye eleştirileri üzerine yaptı. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun, Türkiye'nin elini güçlendirmek yerine Suriye rejimini savunduğunu ileri süren Çelik şöyle dedi: "Biliyorsunuz CHP ile Arap ülkelerindeki Baasçı rejimler arasında genetik akrabalık vardır. CHP Türkiye'nin Baas partisidir. Ve Baasçı rejimler otoriter yapıları itibarıyla CHP'nin geçmişteki iktidarıyla aynı karakterdedir." Sol siyasetin geçmişinde üçüncü dünyacılık, Baas rejimine sempati duymak var. 9 Mart cuntasına kadar gitmeye gerek yok. 28 Şubat sürecinin Çelik'in ifadesiyle söylemek gerekirse, Baas zihniyetiyle genetik akrabalığı var.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu halka karşı topyekun savaş çığlıklarının atıldığı o günlerde "Türkiye, Suriye olmayacak!" çıkışını boşuna yapmadı. 28 Şubat sol siyasi çevreleri ne çok heyecanlandırmıştı. CHP'ye Türkiye'nin Baas'ı demek yerine, bazı politikalarda Baasçı eğilimler taşıdığını söylemek daha doğru olur. Suriye politikasında izleri var mı? Çelik 'var' diyor. Bu tespitin toplumda karşılığı olduğunu söyleyebilirim. CHP itiraz etmek yerine bu algıyı değiştirecek politikalar üretmeli.
CHP'nin dış politika kavgası Suriye ile sınırlı değil, iki parti İsrail krizi üzerinden de birbirlerine sert salvolar gönderiyor. Başbakan Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nu İsrail'in avukatlığını yapmakla suçladı. Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış dün "Biz İsrail Büyükelçisi'ni gönderdik ama o koltuğun boş kalmasına Kılıçdaroğlu'nun gönlü bir türlü elvermedi. O koltuğu kendisi doldurmaya çalışıyor." dedi. CHP'nin İsrail politikası bölgeye uzak ve ilgisiz bir ülkenin yaklaşımı gibi... Soğuk ve belirsiz. Filistin yok, Gazze yok. Sadece bazı olumsuz sonuçlar üzerinden iktidar eleştirisi var. Muhalefet de olsa Türkiye'nin herhangi bir partisi üçüncü şahıs gibi konuşamaz. Tamam, reel politik inkâr edilemez ama taraf olmak zorundadır.
Aslında sol siyasetin geçmişinde Filistin davasına yakınlık var. CHP'nin renksizliği, ilgisizliği hem solun hem de bu toprakların hissiyatını yansıtmıyor. AK Parti hükümetinin bölge politikaları eleştirilebilir. Ama böyle, bu üslup ve içerikle değil. Bugün CHP'nin 88. kuruluş yıldönümü. Sadece 12 Eylül darbesi döneminde tabelası indirildi. Türk siyasi yaşamının en köklü partisi. Yıldönümü nedeniyle düzenleyeceği etkinliklere baktım, tek yenilik eski genel merkez binasında 'Parti Okulu'nun açılacak olması. Diğer partiler çoktan açtı, siyaset okullarını. 88 yaşına girmek önemli kuşkusuz ama her yönüyle kurumsallaşmak ve halkın desteğini almak daha önemli. CHP keşke yıldönümünün hatırına 'Bunca tarihe rağmen neden kazanamıyoruz?' üzerine beyin fırtınası estirecek bir çalıştay düzenlese. Belki sandık hezimetlerine son verir.