Geride bıraktığımız gün tarihi olduğu gibi “çılgın” bir gündü. Hem Gazete Balıkesir olarak bizler için, hem de Türkiye için. www.ajans10.com’da görüp öğrenen Balıkesir yanında yurtiçi ve yurtdışındaki eşimiz dostumuz, arkadaşımız, meslektaşımız ve hemşehrilerimiz telefon ve elektronik posta yağmuruna tuttu. Ofisimiz gün boyu gelip gidenlerle dolup taştı. Balıkesir Basını’na yeni bir soluk, yeni bir heyecan kazandıran Gazete Balıkesir’in bu kadar çok tutulacağını inanın beklemiyordum. Doğrusu sürpriz oldu.

Gazetenin ilk sayısını eline alan, yayıma girdiğini

“Hayırlı olsun” dileklerini iletip; “Allah utandırmasın.” temennisinde bulundu.

Kimileri “Güne Gazete Balıkesir ile başlamak istiyorum” diyerek abone olmak istediklerini iletti, kimileri, “Güzel hoş bir gazete ama, şunlar..şunlar da olsa daha iyi olurdu” önerisini getirdi.

Sağolsunlar, varolsunlar.

Tarihi gün diyorum çünkü; Balıke-sir’de var olan ve dermanı bilinmeyen bir hastalığın henüz atlatılamadığına birkez daha tanıklık ettim.

O dedikodu illetinden, içlerindeki hasetlikten, kin ve nefret duygularından birtürlü arınamayanlardan bahsediyorum. Havasından mı, suyundan mı bilmiyorum ama, bu hastalık kangrene dönüşmüş.

Keşke ben haksız çıksaydım.

Bazı çevreler beni yine yanıltmadı.

Aslında umurumda bile değil.

“İt ürür, kervan yürür” derler ya.

Aynen öyle yaklaşıyorum, medeni cesaretten yoksun olmaları bir yana maskelerinin arkasına sığınan şeref ve haysiyet yoksunu insan olmanın erdemine ulaşamamış kişiliklere..

Bu gazetenin neden, niçin, hangi amaçla yayın hayatına başladığını, ilkelerini, hedeflerini kamuoyu ile paylaştık. Kimseye rakip olmadığımızı söyledik.

Meramımızı anlatamamışız maalesef.

Ya bizim yazdıklarımız Türkçe değildi, ya okuyanlar zır cahildi.

Hani bir söz var; “Akıllı bir adam, senin düşmanın bile olsa, cahil bir dosttan iyidir” diye.

Tam cuk diye oturuyor, bizler hakkında dedikodu üreten, aslı astarı bulunmayan, içlerindeki kin, nefret ve hasetlik duygularını yeniden acığa vuran ar damarları çatlamış, yüzsüz-suratsız kimseciklere..

Zavallı olduklarını birkez daha göstermeyi nasip ettiği için Allah’ıma şükürler olsun. Yaradan onların da yar ve yardımcısı olsun ki, titreyip kendilerine gelebilsinler. Dünyanın, Türkiye’nin ve yaşadığımız coğrafyanın değiştiğini görebilsinler..

Üzerine basa basa, altını çizerek söylüyorum;

“Ben bu gazetenin patronu değilim”

İnşallah günün birinde patronu olacağım gazetem olur.

Ayrıca, insanlıktan nasibini alama-mış, paradan başka hiçbir şeye tapmayan, dini-imanı para olanlar, icra ettikleri mesleği ellerine yüzlerine bulaştırıp insanların hayatlarını karartanlara söyleyebilecek tek sözüm yok.

Çünkü o tipleri “insan” yerine koyup dikkate almaya değer bulmuyorum. Değer bulanları da kınıyorum.

Velev ki; bu gazete benim. Bilmem hangi onursuzdan aldığım parayla kurdum. Kimi ilgilendirir ki? Ama keşke öyle birşey olsa..

Olsaydı eğer; Hiçbir zaman tehdit, şantaj yapmam ki! Kişilerin özel hayatlarıyla oynamam ki! Evde gül gibi eşim dururken kumamla Kadıköy’e gitmem ki! Malzeme alacağım diyerek işadamlarını tehdit edip para istemem ki! Yüzkıçartıcı bir suç işleyip mahkum olmam ki!

Her neyse dostlar. Gazetedeki ikinci yazımda böylesini bir konuyu paylaştığım için de özür dilerim. Bizim işimiz gücümüz gazetecilik. Sevdamız kavgamız Balıkesir.

Çılgınlık mevzuuna da gelelim; Başbakan Erdoğan, “çılgın” projesini açıkladı ve herkesin ağzı açık kaldı.

Doğrusunu söylemek gerekirse hem ben hem bu gazetenin ekibi çok çılgın!. Öyle olmasaydık eğer, ilk günden fincancı katırları ürkmezdi.

Evet çılgınız, ama asla çıldırmayacağız!

Başbakanımız gibi ‘çılgın’ projelerimiz olacak. Allah çıldıranlara akıl ihsan eylesin!