Değişen iklime uygun altyapı zorunluluğu

Küresel ısınma ile birlikte yağmurlar çoğaldığı gibi yağmurun yağış oranı, süresi ve hızı değişmesi sebebiyle sel riski giderek artmaktadır. İklim araştırmacıları, 1980’lerden buyana dünya genelindeki yağmur miktarında yüzde 20’lik rekor bir artış tespit etti.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’de 2017 yılında 598, 2016 yılında 654, 2015 yılında ise 731 meteorolojik afet gözlemlenmiş. 1940’lardan beri en çok afet bu üç yılda görülmüş. Son üç yılda Türkiye’deki afetlerin ortalama %80’inden fazlası fırtına, şiddetli yağış/sel ve dolu afeti olarak gerçekleşmiş. Verilere göre 2017 yılında gözlenen meteorolojik karakterli doğal afetler içinde fırtına (%36), şiddetli yağış/sel (%31) ve dolu afeti (%16) ile ilk sıralarda yer alıyor. Bunun anlamı Türkiye’de meteorolojik afetler giderek şiddetlenmektedir.
Kent dışındaki sel felaketleri ve yağışın açtığı hasarlar genel olarak ülkelerin hatta tüm dünyanın alması gereken önlemleri içermektedir. Bizim bu yazıdaki konumuz şehirlerde yeni yağmur sisteminin hasarlarını önlemek her yağmurun felaket olarak oluşumunu engellemek üzere yerel yönetimlerin yapması gereken uyum çalışmalarıdır.
Son zamanlarda ülkemizin hemen her ilinde eskisinden farklı olarak çok sıklıkta aşırı yağışların görülmeye başlaması ile oluşan su baskınları, maddi zararlar hatta can kayıpları bu konuda yerel yönetimlerde acil eylem planı oluşturulması gerektiğini göstermektedir.
Zira şehirde yaşayan kentli nüfusun birincil gündemlerinden birisi yağmur sularının tahliyesinin yapılamaması sebebiyle oluşan su baskınlarıdır. Özellikle yerel seçimlerin yaklaştığı günlerde seçim sathında gündeme gelecek, adaylara sorulacak birincil konulardan birisi su baskınları olacaktır. Yapılan bir ankette, Türkiye’nin %76,3’ünün afetlerde artış olduğunu ifade ettiği ortaya konulması bu konunun giderek gündemimize yoğun biçimde girdiğinin göstergesidir.
Bu sebeple önümüzdeki yerel seçime hazırlanan adaylar ve partiler yeni yağış sisteminin oluşturduğu su baskınlarını nasıl önleyecekleri ve bu konuda yapacakları çalışmaları hazırlamaları gerekmektedir. Çünkü seçim çalışması için sahaya indiklerinde bu konu karşılarına çok sıklıkla çıkacaktır.
Mevcut Yerel Yöneticilerin yeni İklim/Yağış Sistemine uyum sağlayacak politikalar üretmek yerine yaşananları “Afet” olarak tanımlaması halkta karşılık bulmayan ve sorunu ortadan kaldırmayan bir sığınma olup özellikle seçim sathında yeterli bir açıklayıcı söylem olmayacağı açıktır.
Kaldı ki bu kriz artık gelecek kuşakların sorunu değildir, günümüzde bizim problemimizdir. Ülkemizde yağıştan dolayı yaşanan her felakette, “yüzyılda bir görülecek yağış yağdı” ya da “şu kadar ayda yağacak yağmur bir saatte yağdı” gibi şaşırmamız beklenen (!) argümanlarla yetkililerce sorumluluktan kaçılması yöneticilerimizin görev ve sorumluluklarına uygun bir davranış biçimi olmayıp sürdürülebilirliği yoktur.
Şiddetli hava olaylarının su baskını ile şehir hayatında oluşturduğu sorunların belki en büyüğü her şiddetli yağmurda şehrin ulaşım araçlarında ve altyapısında oluşan zarar ve ulaşımın aksaması ile ekonomik hayatı olumsuz etkisidir. Zira insanların, malların veya hizmetlerin hareketi engellendiğinde, bunun ekonomiye dolaylı maliyeti hasarlı ulaşım altyapısının doğrudan maliyetinden çok daha fazladır.
Belediyelerimiz sermaye, altyapı ve nüfus yapısında gelecekte karşılaşacakları değişiklikleri iklim değişikliği uyum planlarına entegre etmekte zorlanmaktadırlar. Giderek daha da yaşlanan ve kentlileşen bir nüfusun değişen bir iklimde ulaşım, barınma, enerji, sağlık hizmetleri veya yalnızca gıda üretimi açısından ihtiyaçları neler olacaktır?
Etkin bir çözüm, iklim değişikliğinin sürdürülebilirlik kapsamında farklı kamu politikalarına entegrasyonuyla uzun vadeli ve daha geniş bir perspektif gerektirmektedir. İklim değişikliğine uyum sağlanması durumunda, kentlerimizin inşa edilmesi, insanların ve ürünlerin taşınması, evlere ve fabrikalara enerji temin edilmesi, gıda üretimi ve doğal çevrenin idare edilmesi gibi konular gündeme gelir.
Yerüstünde imar değişiklikleri ile emsaller artırılıp yapılaşma ve yaşayan insan ve taşıt yoğunluğu artırılırken, yeraltındaki altyapı sistemleri doğal olarak eninde sonunda yetersiz kalmaktadır. Çarpık yapılaşma ve aşırı asfaltla yağmur suyunun toprak ile buluşmasını ve geçirgenliğini engellemektedir. Bunun yanında kentimizin açık yeşil alanları ve vadileri birer su yutağı görevi görmekteyken başta bu alanlar olmak üzere bir çok alan yapılaşmaya açılırken toprağın su emme kapasitesi azalmakta, bu şekilde suyun uzun vadede toprak tarafından emilip gerekli su havzalarına ulaşması engellenmektedir. Bu yüzdendir ki bu yoğun yağışa rağmen büyük kentlerimizde içme suyu baraj havzalarında ciddi artışlar olmamaktadır.
Belediyelerimiz uzun vadeli bir plan ve program oluşturması, gelişmiş dünya kentlerinde kullanılan arıza ve bakım gerektiğinde elektrik, doğalgaz, telekom vb. yeraltı hatlarının yol, kaldırım, yeşil alan gibi yer üstü tesislere zarar vermeden müdahale edilebilmesini sağlayan, söz konusu hatların gömülmesi yerine birlikte ve ayrı ayrı yer altı tünellerinin içerisinde tesis edildiği tünel sistemi gibi sistemleri uygulamak için çalışmalar yürütmelidir.
Kent planlaması, yani İmar yapım ve değişikliklerinde Altyapı ile birlikte düşünülerek birlikte planlanmalıdır.. Kent Planlamayı Altyapıdan Koparmamak gerekir. Her şehirde bir “Altyapı Master Planı” oluşturulmalı şehir büyürken altyapı yerinde saymamalıdır. Zira kentleşme ve altyapı sorunları günübirlik çözümlerle geçiştirilemeyecek kadar önemlidir.
Yağmur suyu drenaj sistemi kanalizasyondan ayrı olarak kurulmalıdır. Bu sayede yağmur suyundan da faydalanmamız söz konusu olabilir. Drenaj sistemi ayrılmadığı sürece ani yağışların yaratacağı afetlerden kurtulmak imkânsız hale gelecek. Yağmur Drenaj Sistemi yeni teknoloji ve yaklaşımlarla, değişen yağış sistemleri ve iklim şartlarına göre planlanmalı, eski altyapı buna göre hızla yenileme ve dönüşümü gerçekleştirilmelidir.
Mazgalların büyüklüğünden boruların genişliğine kadar yeni mühendislik uygulamalarını bir an önce hayata geçirmek eski alışkanlıklarımızı ve ezberlerimizi bir kenara bırakarak iklim değişikliğini artık dikkate almamız gerekmektedir.
Altyapı da gerekli önlemler alınması gibi, ulaşım yapısının da buna göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Ülkemizdeki sıkıntılardan birisi su basman kavramının içinin boşaltılmış olmasıdır. Bir yerde bir bina yapılacağı zaman orada geçmiş yağışlarda ve gelecek yağış tahminine göre o ne kadar su birikecek ne kadar yükseklikte gibi kavramlara bakılarak hesaplamalar yapılır ve buna göre “su basman seviyesi” tespit edilir ve binaların girişleri, yani kapıların giriş kısmı ya da bodrum katlarına konulacak pencerelerin en alt sınırı bu su basman seviyesinin üstüne yapılır. Bunlar da yağmur yağdığı ve su biriktiği zaman o binaya su girmemesi için yapılır. Türkiye’de buna dikkat edilmiyor. Çoğu binalar, özellikle dükkanlar sıfır giriş yapılıyor. Bizler de sonra suyu temizlemekle uğraşıp duruyoruz. Belediyeler imar planlarında su basman seviyesinde genellikle bordür taşından 60 cm. yukarı diye planlıyorlar. Yani çukur olan yerde de dere yatağında da bordür taşından 60 cm. yukarıda, tepede de 60 cm. yukarıda. Bu tabi doğru bir yaklaşım değil. Bu itibarla “su basman” kavramının Belediyelerin doğru uygulanması ve bundan taviz vermemeleri gerekiyor.
Gerek şehir dışında gerekse şehir içindeki dere ıslah projelerinde hesaplamalar dünyamızın ne yazık ki bozulan dengesinde ortaya çıkan dengesiz meteorolojik ve doğa olaylarına göre hesaplanmalıdır. Doğal vadiler, su yolları ve su sitemleri şehirleşmeye kurban edilmemeli, korunmalıdır.
Yeşil altyapı sistemi çözüm olarak düşünülmelidir. Buna göre temel olarak geleneksel altyapı sistemlerine ek olarak doğal sistemlerden yararlanarak su kazanımının sağlanması ve fazla yüzey suyunun su baskınlarına ya da sellere yol açmayacak şekilde belirli alanlarda toplanması ya da yeraltı suyuna aktarılması sağlanmalıdır. Gri altyapı sistemlerinin destekleyicisi olarak yeşil altyapı sistemleri hem yağışın afete dönüşmesi, hem de kuraklık ve susuzlukla mücadele anlamında etkin bir yöntemdir. Mevcut kentsel yağmur suyu ve kanalizasyon altyapısı küresel iklim değişikliklerinin etkileri göz önüne alınmadan yapılmış olduğundan, artık ülkemizin her yerinde her sağanak yağmurda sular yollarda birikmekte, bazı bölgelerde evlerin alt katlarına su basmakta, seller, heyelanlar meydana gelmektedir. Yeşil altyapı sistemleri kentlerimiz için bir zarurettir. Aslında yeşil altyapı sistemleri dediğimiz sistemler, içinde yaşadığımız coğrafyanın genlerinde olan sistemlerdir. Bunların başlıcası su sarnıçlarıdır. Ayrıca ortaya doğru iki taraftan eğimli taş yollar suyun hızlı şekilde yeraltına dönmesine katkı sağlamaktadır. Şimdi dikkat edin, geleneksel taş yollardan asfalta dönüştürülmüş, eğimli alanlarda kurulmuş birçok kentsel alanda sağanaklar sonrası alt kotlarda su birikmeleri, seller, su baskınları olmaktadır. Çünkü yukarıdan gelen yağmur suları taş yolların arasından yeraltına karışmak yerine, asfalt üzerinden rampa aşağı yüzeyden akıp gitmektedir. Eskiden taş olan yollar asfalta dönüştüğünde rampa boyunca sular yeraltına sızamamakta ve üst kotlardan aşağıya doğru akarak gelen yağmur suları, yol boyunca biriken sularla karıştığında alt kotlarda çağlayanlar oluşmaktadır. Neler var yeşil altyapı sistemleri içinde derseniz, çatılardan yağmur sularının toplanmasından, yeşil duvarlara, basit yağmur suyu saklama üniteleri ve asfalt yerine geçirimli kaplama malzemeleri kullanılması gibi basit çözümlerden, yapay resifler, yapay sulak alanlar gibi daha teknik ve biyolojik sistemlere kadar çok farklı uygulamaları kapsayan altyapı çözümleri yer almaktadır.
Belediyelerimiz bir an önce “Sel Felaketi Risk Haritası” hazırlamaları ve buna göre gelecek planlaması ve acil afet önlem planı hazırlamalıdır.
Altyapı uyumu maliyeti yüksek bir konu olmakla birlikte mal ve can kayıplarından ekonomik etkilerine kadar hayatı son derece olumsuz etkilemesi ve değişen iklim şartlarına uygun hale dönüşüm gerçekleşmediği sürece daha sıklıkla ve büyük sorunları kaçınılmaz hale geleceği gerçeği karşında kaynak oluşturma zorunluluğu da açıktır. Bu kapsamda AB bütçesi, altyapı projelerini desteklemek için farklı kaynaklar sunmaktadır.
Belediyelerimiz bu kapsamda çalışmalar yapmak üzere bünyelerinde konunun uzmanlarından oluşan “Altyapı Daire Başkanlığı/Müdürlüğü” gibi müstakil bir birim oluşturmalıdır.