Şarkısı Sezen Aksu’nun muhteşem yorumuyla hepimizin dudaklarındadır da şairinin kim olduğu pek çok kişi tarafından bilinmez.
Sabahattin Ali’nindir.
Harika bir şiirdir:
“Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.”
Sabahattin Ali’nin kemikleri sızlıyor mudur bilmiyoruz ama nicedir dağların mesken olacak tarafı kalmadı… Var olan cennetleri birer birer betona, betondan kalan kısmı madene teslim ettik… Nerede orman varsa verdik siyanürü toprağa… Maden arama ruhsatı verilen alanlar inanılmaz boyuta ulaştı… İşte dibimizdeki örnek Kaz Dağları… Güya “milli park” ama orasından burasından madenle canına okuma boyutundayız yıllardır.
Geçtiğimiz günlerde İda’nın Kızılelma Köyü’nde köylüler protesto etti maden şirketini.
Kanadalı Alamos Gold şirketinin, maden projesinde kapasite artırmak için düzenlediği toplantıda İda’nın sahipleri bir kez daha seslerini yükseltti ama duyan var mı bilinmez.
Çevre duyarlılığı siyasete yansımadığı sürece ormanlarımız, dağlarımız, nehirlerimiz yok olmaya devam edecek ve ediyor.
Boşuna değil, dünya liginde “doğayı en hızlı tahrip eden ülkeler” sıralamasında ilklerde olmamız!
Haliyle eloğlu geliyor bizim dağa, kazandığının birazını bırakıyor devlete, çoğunu dolduruyor çuvalını, bizim dağ ile zenginleşip gidiyor. Zenginleşmesini bıraktık hadi; ardında çıplak bir dağ, zehirli bir toprak, çirkin bir kıraç ve mutsuz insanlar kalıyor.
Kendi elimizle kendi cennetlerimizi yok etme sevdasının maalesef telafisi yok.
Doğaya verdiğimiz her zarar, geleceği düşünmeden attığımız her adım ileride bize büyük zarar ve acılar olarak geri dönecek.
Biliyoruz bilmesine…
Ama yetkili sorumlular “bugün”e baktıkları için ne yazık ki bugünün ardından gelen gelecek, kayıp gidiyor ellerimizden.
Sabahattin Ali’nin “meskenim” dediği dağlar yok artık.
Ve öğreniyoruz ki nihayet sıra denizlere de geldi.
Ayvalık’ta denizden demir çıkarma macerası başlamış şimdi de.
“Macera” diyoruz çünkü Türkiye’nin gözbebeği turizm beldelerinden birinin daha kalbine bıçak saplamak ancak böyle olabilirdi.
Sonuç olarak; Ayvalık Altınova’da 1600 hektardan 20 bin hektara çıkarılan bir proje var.
Şirketin biri bu kadar büyük bir alanda denizin içinde demir çıkarma faaliyeti yapacak, ona hazırlanıyor!
Böyle bir çalışma başlarsa Ayvalık’ın bittiğinin resmidir… Haliyle Kuzey Ege’nin.
Kıyıdan sadece 300 metre uzaklıkta öngörülen projenin ucu bucağı yok.. Sarımsaklı, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı, Badavut…
Sahilden 300 metre ötede demir arama için çalışmalara başlamak demek…
Turizmin bitmesi, kıyı erozyonu, ekosistemin bozulması, denizaltı zenginliğinin yok olması ve tükeniş demek.
Bile bile lades yapmaya o kadar meraklıyız ki, sıra denizlere geldi.
Bölgede yaşayan insanlar isyanlarda ama protestolar saman alevi gibi… Gündemde parlıyor sönüyor…
Yerel siyasetçiler, milletvekilleri parti ayrımı yapmaksızın doğaya sahip çıkmadıkları, bölge sakinleriyle el ele tutuşmadıkları sürece Türkiye doğa kaybında ismini rekor şekilde yazdırmaya devam edecek.
Bir tarafta İda bitiyor.
Bir tarafta Kuzey Ege Denizi’ne dinamit konuyor.
Bilinen ama bir türlü kabul edilmeyen bir gerçek var ki o da, doğanın tahrip edilmesinden sonra ne yaparsanız yapın doğanın eski haline gelmediği, gelemediği. Bakın benzer örneklere.. Aksini söyleyenlerin dediklerinin hiçbiriyle doğa eski haline dönmemiş, dönememiş ve dönemez de zaten.
Sabahattin Ali ne diyordu:
“Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.”
İnsanlardan uzak olmalı, dağlara denizlere kaçmalı…
Dağlar, denizler de bitmek üzere…
Ne yapmalı?
Böylesine “geleceği mahv” ile…
Nerelere kaçmalı?