Başlık havalı olsun ki, altında yazdıklarım merak edilsin.
Hemen dilimizdeki anlamını vereyim: Olana kadar taklit et!
Her fâni yazar gibi ben de yazdıklarımın okunmasını isterim. Bir fazla beklentim ise okuyana faydalı olması en büyük arzumdur.
Hatta bu yüzden orijinallik heveslerimi tatmin etmek için gerçeğin özgün asaletinden vaz geçme zayıflığını gösterebiliyorum.
Memlekette onca acı, keder, gözyaşı, yokluk varken…
İçinden “kişisel gelişim umurumda mı?” diye geçirenler olabileceğini düşünerek çekici bir giriş yapmak istedim.
Fazla uzatmadan paylaşacağım bu kısa ve öz bilgi herkesin işine yarayacak, güvenin bana…
Bu bilgileri bizzat tekrar içimden geçirip uygulayarak çok yararlandım.
İLK DERSE DİKKAT!
İstanbul Üniversitesi Dârülfünûn Akademi uygulamaları çerçevesinde 3 yıldır sürdürdüğüm sözel iletişim derslerine bu hafta başladık.
Yeni öğrencilerle ilk karşılaşmamız nedeniyle dersten kalıcı bir bilgi olsun diye, “ilk karşılaşmada kişilerin üzerinde kalıcı etki bırakacak üç temel davranış” içinden “olana kadar taklit et” örneğini verdim.
Nedeni çok açık. İnsanın bir bedeni bir de ruhu var. Bedeniyle varlık alanında kendini gösteriyor. Bedenin dili, insanın ruhunu şekillendiriyor. Bedeni, ruhun eldiveni olarak da düşünebilirsiniz.
Ruhsal yapısı kederli olan bir insanın bedeni küçülür, içine kapanır. Mutlu bir insan da bedenini oldukça açar, büyür, etrafına neşe saçar.
Basit işleyiş bu…
Hepimiz bildiğimizi sandığımız bu gerçekten kopuk yaşadığımızı pek az düşünürüz.
O halde şimdi kendinizi nasıl hissetmek istiyorsan bedenin dilini öyle kullan.
Olmadı mı?
Elbette bir kez yaparak olmaz. Her gün dene, göreceksin olacak.
Özetle dünyada tek başına olduğunu düşün. Kimse mutluluğunu sağlamak, hüzünlerini üzerinizden atmak gibi bir görevi üstlenmez. Herkes kendi mutluluğundan sorumlu. Ayrıca kimse çevresinde uzun süre mutsuz insan görmeye tahammül etmez.
İş görüşmesine giden gençlere tavsiyede bulunan az gelişmiş kişisel gelişim uzmanlarından bazıları “olduğun gibi görün” tavsiyesinde bulunuyor ya… Sakın yapma, kaybedersin.
Ne olmak istiyorsan öyle davran.
İşin özü budur.
Bu arada diğer iki etkili yöntemi de vereyim.
KİRPİ MESAFESİ İYİDİR
Karşındakine özel hissettir. Yani onun değer verdiği konulara odaklan. Buna stratejik silah diyebilirsin. Bir kişinin kilo vermesine değil, onun çalışma azmi ve kararlılığına övgüde bulun. Giydiklerine değil, ne kadar yakıştığına vurgu yap. Değerlere odaklan.
Üçüncüsü: Kirpi yöntemi… Yeteri kadar mesafeli ol. Kirpiler birbirine çok yaklaşınca dikenleri battığı için ısınmak istediklerinde belli bir mesafede durmayı iyi bilirler. İnsanların da birbirine zarar vermeyecek kadar yakınlık kurması en doğru yöntemdir.
Bunları yazdıktan sonra yaşadığımız dünyada onca dert varken, neden kişisel gelişimin önemli olduğunu anlatmak daha kolay…
Hayatın acı ve tatlı yönlerini görmeyen yetişkin yoktur. Yaşamının hakkını verenler ancak hayatın bütün duygularını aynı ölçüde olgunlukla karşılayabilecek ölçüde kişisel gelişimlerini tamamlayanlardır.
Özellikle sosyal medyada felaketlerden beslenen “klavye fedaileri”ni bilirsiniz. Her felakette öfkelerini kusup sonra yeni bir felaket olmasını bekleyen bu tipler zaten yeterince görevlerini yaptılar.
Bize de iyimserlikle ümit arasındaki ince çizgi üzerinde zarafetle yürümek kaldı.
Biz olay ve olguları safça iyi olmasını bekleyen iyimserlerden değil; iyi olması için ümitle çalışan gayreti bırakmayanlardanız…
Kişiliğinizi geliştirmeden, başkasının gelişmesini beklemek safça iyimserliktir. Kendini geliştirme gayretiyle başkasının iyi olmasını ümit etmek gerçektir.
Ne varsa kendimizde var.
Ne olmak istersen, onu hisset!