Ahali olarak çok severiz gizliliği…
Bir gizem, bir sır perdesi, esrarlı hava, mistik hareketler..
Çocuklar da sever, çizgi filmlere konudur:
Yok olma şurubu, gizlilik perdesi, görünmezlik pelerini…
Gizli kayıtları severiz, gizli kameraları, gizli “eşek” şakalarına bile katılarak gülmemiz neden?..
Aşkların bize gizlisi var. Seviyorsun; bazen gizli gizli. İsimsiz mektuplar, şifrelenmiş mesajlar…
Böylesine “gizliliğe” meraklı bir toplumda, hiçbir şeyin gizli kalmasının mümkün olmadığı da su götürmez bir gerçek tabi. En tipik örneğini kamudan verelim:
Devlet, kurumları arasında yaptığı bazı yazışmalara “gizli” veya “çok gizli” gibi kaşeler basar da öyle yazışır ya…
Maşallah ne kadar “gizli” ibareli yazı varsa basın, çarşaf çarşaf yayınlar hepsini.
Bugünün dünyasında ve bugünün inanılmaz hızla gelişen teknolojisi karşısında gizlilik diye bir şey yok.
Alın işte Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda olup biteni…
Gazeteci Kaşıkçı olayında ne gizli kalabildi ki?..
Tüm bunlarla beraber ne ilginç çelişkidir ki, tıkır tıkır işleyen başka bir “gizlilik” var bizde ki dünya bizimle yarışamaz:
Gizli tanıklık.
Şemdin Sakık gizli tanık oldu bu ülkede.
Ötesi var mı, Sakık’ın ifadesini kayda geçti mahkeme tanık sıfatıyla, daha ne olsun, ne densin?
Cumhuriyet Savcısı gizli tanık oldu.
Kumpas davalarının tümünde gizli tanık damgası var.
Gizli tanık, adı üstünde gizli işte… Ama o tanığı, tanık koruma kapsamında gizli hale getiren, buna karar veren savcı veya mahkemeye bakmalı önce.
Çünkü bakıyorsunuz Tanık Koruma Kanunu’na… Daha ilk maddesinde çiziyor kapsama alanını:
“Bu kanunun amacı, ceza muhakemesinde tanıklık görevi sebebiyle, kendilerinin veya bu kanunda belirtilen yakınlarının hayatı, beden bütünlüğü veya mal varlığı ağır ve ciddi tehlike içinde bulunan ve korunmaları zorunlu olan kişilerin korunması amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.”
Neymiş?..
Kendilerinin veya kanunda belirtilen yakınlarının hayatı, beden bütünlüğü veya mal varlığı ağır ve ciddi tehlike içinde bulunan ve korunmaları zorunlu olan kişiler olabilirmiş ancak gizli tanık.
Cumhuriyet Savcısı korkar mı, korunmaya muhtaç mı, yakınlarının veya kendi hayatı nasıl ciddi tehlike içinde?.. Mesleğin kendisi zaten aynı tehdidi her daim kapsamıyor mu?.. Sen başkaları hakkında iddianame yazarken ciddi tehlike içinde değilsin de bir davada tanıklık yaparken mi ciddi tehlike içindesin, o zaman savcılık da yapma di mi?
Ergenekon’dan tutun, Balyoz’a, Cumhuriyet’e bomba atılmasından tutun Danıştay’a kadar tüm “abuk” yargılamalarda gizli tanıkların derin darbesi yok mu hukuka karşı?
Ve gündemden düşmeyen, uzun süre de düşeceğe benzemeyen Bronson davası.
Gizli tanıklarla başlandı…
Gizli tanıkların ifadelerini değiştirmesi/geri çekmesiyle salındı.
Öne çıkan gerekçe bu.
Yargının gizli tanıklarla şekillendiği ve sonuç itibariyle oyuncak haline geldiği hazin bir manzaradır bu.
Peki gizli tanıklar bu ifadeyi değiştirirken mahkeme o gizli tanıklar hakkında adli bir süreç başlattı mı?..
Yurtdışı çıkış yasağı koymadan saldık Bronson’u, adam gitti Trump’ı kutsadı, dünyada “top secret”ten “number one”a fırladı!
Gizli tanık müessesesi, yarattığı derin tahribat nazara alındıkta bu haliyle yürüyemez. Acilen gözden geçirilmeli, kapsamı daraltılmalı, daha doğrusu yasal düzenlemedeki kapsam ve sınırlarına çekilmeli, savunma hakkı ile iddia makamı arasında yargıya yön veren konumdan çıkarılmadır.
Keyfi gizli tanıklık ve gizli tanıklığa bu kadar kolay icazet verilmesi yargıya karşı var olan “güvensizlik” endeksini daha da yükseltmektedir.
Yargı “bile bile lades” demek ve “gizli tanık” esareti altında hükümlerinin tartışılmasını istemiyorsa yasal kıstasları ciddi ciddi nazara almalıdır.
Ama Papaz Bronson’un arkasında ABD varken, Bronson davasında o gizli tanıkların “gizli” kalabileceğine inanmak için de şaşkın olmak gerek.
Bizdeki gizli tanıklık, gerçek ihtiyaçtan çok, “yanar döner” şeklinde uygulanıyor.
Nereye çekmek istersen oraya, neresinden tutmak istersen orasından…
Netice: Yargıya derin “gizli”(!) darbe...