Edremit pazarı, şimdi olduğu gibi yüzyıllar önce de Çarşamba günleri kurulurdu. 

Etraftaki köylüler ürünlerini pazara getirip satar, ihtiyaçlarını alarak köylerine dönerlerdi.

Zeytinli köyünün yakışıklı delikanlısı Hasan’ın babası ölmüş, anasının ve kendisinin karnını doyurabilmek için baba mesleği bahçıvanlığı devam ettirmekte idi. Yetiştirdiği sebze ve meyveleri, Edremit pazarına götürüp satıyor, ihtiyaçlarını alıp köyüne dönüyordu.

O gün pazarın kalabalığı içerisinde bir kız görmüştü, çok güzel, alımlı bir kızdı,  uzun süre gözleri ile onu takip etti. Giysilerinden obalı olduğu anlaşılıyordu, sırtında heybesi bir şeyler satmaya uğraşıyordu.

Kızı gözden kaybetmişti fakat hayali gözünün önünde duruyordu, evlenme çağı da gelmişti. Güzel düşlere dalıp gitmişti. Birden, kendisine seslenildiğini fark etti, kafasını kaldırdığında güzel kızı karşısında görmüştü. Eli ayağı birbirine dolaşmıştı, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı.

Bu halini gören kız gülmeye başlamış, daha da güzelleşmişti. Hasan kendisinden istenilenlerin en iyilerini seçip verdi. Kıza kim olduğunu sordu. Adının Emine olduğunu ve Zeytinlinin üstündeki obalarda oturduklarını öğrendi. O da Hasanı fark etmişti. Her Çarşamba Emine peynirin, sütün, yoğurdun, balın en iyisini Hasana getiriyor, Hasan da sebzenin en iyisini ona veriyordu.

Pazardan, Zeytinliye kadar beraber dönüyorlar, Zeytinliden sonra Emine obaya varabilmek için üç saat daha yürüyordu.

Emine ile Hasan birbirlerini sevmişler ve evlenmeye karar vermişlerdi. Hasanın annesi evine bir can yoldaşı geleceği için sevinmişti. Fakat Emine’nin ailesi, obada hiç mi kendine uygun delikanlı bulamadığını, ovalının obada yaşayamayacağını söyleyerek karşı çıkmışlardı. Emine ısrar edince, Hasan’ın kırk okka (altmış kilo) tuzu sırtında obaya çıkarabilirse yiğitliğini göstereceğini ve herkesin onu damat olarak kabul edeceğini söylemişlerdi.

Emine, Hasan’a durumu anlatır. Başka yapacak bir şey olmadığını anlayan Hasan, sevdiğine kavuşmak için tuz çuvalını sırtına alır ve yola düşerler. Bahçıvanlık yaptığı için Hasan bu tür bir yüke alışkın değildi. Beyoba’ya vardıklarında yorulmaya başlamıştı.

Şimdiki Sütüven Şelalesi’ne vardıklarında, yol dere içerisinden gidiyordu, taşların üzerinden atlayarak geçiyordu, yorulmuştu, tuz sırtını yakmaya başlamıştı, daha geldikleri kadar yol vardı. Gökbüvet’e vardıklarında gücü tükenen Hasan, yere düşer. Emine, Hasan’ı yüreklendirmeye çalışarak gelecek iyi günleri anlatır, fakat Hasan kalkamaz. Emine’ye buralardan kaçmayı, başka yerlerde yaşamayı teklif eder. Emine obasına söz vermiştir. Kendisinin bile rahatlıkla taşıdığı çuvalı taşıyamayan kişiyi obaya nasıl götürebilirdi. Hasan’ın yalvarmalarına aldırmaz, çuvalı omzuna alarak obanın yolunu tutar.

Hasan, “senin obana varamıyorum, kendi köyüme de varamam, beni bırakma” diye yalvarır. Emine, Hasan’ın sesi kulaklarında çınlayarak yoluna devam eder. Obaya vardığında pişman olur. Geri dönmek ister. Fakat fırtına çıkar, şiddetli yağmur yağmaya başlar. Ailesi bu havada onu ormana bırakmaz, sabah olunca gitmesini söylerler.

Emine sabahı zor eder, ilk ışıklarla, Gökbüvet’e koşar fakat Hasan yoktur. Zeytinliye annesine, Edremit’e koşar, Hasan’ı kimseler görmemiştir. Hasan’ın sesi kulaklarında çınlayan Emine, mecnun gibi, dere boyunca onu arar durur. Obasına da dönmez.

Günler sonra Gökbüvet’te, Hasan’ın gömleğini ve ona verdiği yemeniyi bulur. "Sana kavuşmaya geliyorum Hasan’ım" diyerek kendini Gökbüvet’in başındaki çınara asar. O günden sonra Gökbüvet’in adı Hasanboğuldu, Gökbüvet’e bakan çınara da Emine Çınarı denmektedir.

Hasan ile Emine'nin hikayesi filmlere de konu oldu.

Milli Parklar sınırları içerisindeki Hasanboğuldu mevkii, özelikle yaz aylarında her gün binlerce kişinin uğrak yerlerinden birine dönüşüyor.

NASIL GİDİLİR?

Edremit ile Akçay arasında Zeytinli tabelasını gördük mü dönüyoruz ve yol bizi kasabamıza götürüyor. Zeytinli'den kuzeye doğru giden yoldan tabelaları takip ediyoruz ve bugün Milli Park olan Sarıkız bölgesine varıyoruz. Buradan sonra tabelaları takip ederek yaklaşık 4-5 km sonra ulaşıyoruz. Artık yemyeşil ormanın içinde buz gibi akan deresiyle oksijen cennetinin tam ortasındayız :) Hemen dereye yakın bir yere konumlanıyoruz ve bu huzurlu yerin  keyfini çıkarmaya başlıyoruz :)
 
Şehrin sıkıcılığından sıkılıp kurtulmak için Kazdağları'na kaçarak, bitki örtüsünün çeşitliliğiyle ve tertemiz havasıyla geçireceğiniz bir günün sonunda kedimizi zinde, sağlıklı,yenilenmiş hissetmemeniz elde değil. Gitmişken yöreye ait zeytinlerden ve taze taze baharatlardan almayı unutmayın.