CHP'nin İzmir milletvekili aday listesine Millet İttifakı kontenjanından girerek milletvekili seçilen Demokrat Partili (DP) Haydar Altıntaş, milletvekili sıfatıyla yaptığı ilk açıklamasında, ülkimezin tarım politikalarına değinerek Tarım ve Hayvancılığın Başkenti olarak bilinen Balıkesir'deki çiftçilerin de gür sesi oldu.
BALIKESİRLİNİN DE SESİ OLACAK
Balıkesir siyasetinin bir dönemine damgasını vuran ve siyasi çizgisini bugüne değin hiç değiştirmeyen isim olarak bilinenİ DP Mlletvekili Haydar Altıntaş, hasat mevsiminde buğdayda ithalat yapılmaması gerektiğini söyledi. Altıntaş, "Türk çiftçisi ve Türk tarımı, ithalat lobilerinin insafına teslim edilmemelidir" dedi. Altıntaş, buğday fiyatlarındaki düşüşün endişe verici olduğunu ifade ederek, hükümetin tarım politikasını eleştirdi.
"Ülkemizin kaynakları, ithalat yoluyla Hans, George, Tony, Johnny, İvan veya İgor’a verileceğine, Hüsmen, Hasan, Hüseyin, Ahmet ve Mehmet’e verilerek, ülkemizin sınırları içinde bırakılmalı ve ülkemizin gıda güvenliği garantiye alınmalıdır. "
Altıntaş şunları söyledi:
"Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan TMO buğday alım fiyatı, birinci kalite ekmeklik buğday için 8.25 lira olarak gerçekleşmiştir.
Ton başına 1000 lira ilave destek öngörülmüştür.
Ancak, hasat tam olarak yoğunlaşmadığı halde buğday fiyatları şimdiden 6.80 liraya düşmüştür.
Bu düşüş endişe vericidir.
Hasat faaliyetleri yoğunlaştıkça fiyatın daha da düşmesi ihtimali, çiftçiyi son derece endişelendirmektedir.
Ülkemizde 2023 yılı için 20.7 milyon ton buğday rekoltesi tahmin edilmektedir.
Enflasyon rakamları ve döviz kuru tahminleri başta olmak üzere her konuda olduğu gibi, bu konuda da kamuoyu tahminlerin doğruluğuna şüpheyle yaklaşmaktadır.
Yaşanan iklim koşullarına da bağlı olarak rekoltenin tahmin edilen rakamın çok altında gerçekleşeceği aşikardır.
Fiyat düşüşlerine TMO seyirci kalmakta, müdahale etmemektedir.
Çiftçiyi, üreticiyi korumak için bir takım tedbirlerin ivedilikle alınması gerekmektedir.
Her üründe olduğu gibi buğdayda da hasat mevsiminde ithalat kesinlikle yapılmamalıdır.
Türk çiftçisi ve Türk tarımı, ithalat lobilerinin insafına teslim edilmemelidir.
İthalat, ancak hasat bittikten sonra, ihtiyacımız kadar yapılmalıdır.
TMO, önceki yıllarda kendisini Türk çiftçisinin kara gün dostu olarak tanıtırdı.
Şimdi bırakın kara gün dostu olmayı, iyi gün dostu bile değildir.
TMO’nun depolama kapasitesi 4 milyon ton civarındadır.
Bu kapasitenin çiftçiye hizmet edecek şekilde üretim bölgelerine dengeli bir şekilde aktarılması şarttır.
Ürün kalitesinin iyileştirilmesi için, toprak tahlili, tohum ıslahı, tarım arazilerinin, yeraltı ve yer üstü sularının korunması, yok pahasına satılan gübre fabrikalarının gerekirse devlet tarafından geri alınması, kapasitelerinin artırılması, ilaç ve gübre ıslahı çalışmalarının hızlandırılması gerekmektedir.
Büyükşehir belediye kanunu, Türk çiftçisine ve Türk tarımına en büyük darbeyi vuran adımlardan birisi olmuştur.
Büyükşehir belediye sayısının 30’a çıkartılmasıyla birlikte, 40 bin köy, 18 bin adede inmiştir.
22 bin köy, mahalle haline getirilerek, köylerin, ortak malları, meraları, kahvehaneleri, köy yerleşim alanları, ören yerleri harç mezat satılmakta, tarım arazileri kontrolsüz bir şekilde yerleşime açılarak milletimizin müşterek serveti tüketilmektedir.
Geçirdiğimiz tecrübelerin hiçbirisinden ders almıyoruz.
Bütün dünyayı kasıp kavuran Covid-19 salgını sürecinde yaşadıklarımız, gıda değer zincirinin kopmamasının, insanların beslenebilmesinin çok önemli bir güvenlik meselesi olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur.
1937 yılında İngiliz parlamentosunda konuşan Winston Churchill, “1 damla petrol 1 damla kandan daha değerlidir” şeklinde konuşurken, geldiğimiz noktada bütün dünya şunu anlamıştır ki, 1 damla su, 1 damla süt, 1 buğday tanesi, her zaman için bir damla petrolden daha değerlidir.
İthalat yoluyla, hesap kitap yapmadan, sadece ucuzluk temin edeceğiz diye çıktığımız yol, bir çıkmaz sokaktır.
James C. Scott, “Tahıla Karşı” isimli eserinde, “köylülerin tarihi, kentliler tarafından yazılır” ifadelerini kullanmaktadır.
Bu cümle, Cumhuriyet kuruluncaya kadar Osmanlı devletinin idare biçiminde de hükmünü korumuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, insanların karnını doyurmanın önemi aşikar bir şekilde ortaya çıkınca Atatürk, “saban tutan el, kılıç tutan eli yener” demiştir.
Her şeyden önemlisi, yasal düzenlemelerle çiftçinin üretim araçlarının haczedilmesi önlenmiş, haczedilecekse sadece ürünün haczedilmesi yoluyla çiftçi korunmuştur.
Bugün çiftçi, başta kreditör bankalar, kooperatifler ve diğer tedarikçilere olan borçları nedeniyle ödeme güçlüğüne düştüğünden, bırakın üretim araçlarını, evindeki tavası ve tenceresi bile haczedilecek derecede korunmasız bir hale getirilmiştir.
Başak tutmaya yüz tutmuş buğday tarlalarını yakından seyrettiğinizde, onların rüzgarda dalgalanması, gönderde bayrağın dalgalanması gibidir.
Bereketin ve özgürlüğün timsalidir buğday taneleri.
Küçücük bir buğday tanesi ekildikten sonra, yetiştiği toprağa sımsıkı tutunur.
Kardeşlenme adı verilen bir süreçle, toprağa metrelerce kök salar.
Bugün ekmeğin ve nimetin kıymetini bilmeyen insanlardan daha fazla, yaşadığı toprağa sımsıkı tutunur.
Buğday, bu özellikleriyle vatan sevgisi ve milli birlikteliğimizin de sembolleri arasındadır, buğdaya ve üreticilerine sahip çıkılmalıdır."