İŞTE BENİM YAŞAMIMDAN BİR KESİT..

BALIKESİR'e Bandırma Ergili Pompaj Sulaması işinin temelini atmak üzere gelen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nu takip etmek üzere ofisten erken çıktım.

Gala Aktivite Merkezi'ndeki progr-ama medya mensuplarını götürecek ba-sın aracı Valilik önünden hareket edecekti.

Zaman olduğu için ofis ile Valilik arasındaki yolda çok sayıda hemşehri-mizle karşılaşıp selamlaştık, ayak üstü lak-lak yaptık.

İlimiz her nekadar bir eyalet büyüklüğünde olsa da yaşadığımız kent merkezi çok küçük!

Hep şöyle denilin Balıkesir’de; Alihikmetpaşa Meydanı'ndan öksürseniz, Gaziosmanpaşa Mahallesi'nden duyulur!

İnanır mısınız karşılaştığım 10 kişi-den 8'si hemen bir dedikodudan bahsetti.

Yok bilmem kim ne yapmış!

Yok o şöyle şöyle işler çeviriyormuş!

Yok bu şunun hakkında böyle demiş!

Yok Hasan ile Hüseyin birbiriyle küsüsmüş!

Yok Hiyadet malı götürmüş!

Yok Aşye hanım teyzenin evine icra gelmiş!

Yok Hüsmen ağa iflas etmiş!

Yok..yok.. 'Sen asıl şu bombayı duydun mu?' diyeninden tutunda,

'Seni hakkında şu isim inanılmaz şeyler söyledi. Sen neymişsin be abi!'ye kadar neler neler işittim yine..

Tabii benim hakkımda da inanılmaz dedikodular üretiliyormuş!

Ben artık o defteri çoktan kapattım.

Çünkü söylenenlere kulaklarımı tıkadım.

Kim ne derse desin, söylerse söylesin, hangi dedikoduyu üretirse üretsin

Vallahi tallahi hiçmi hiç umu-rumda değil.

Zaten konuşulanlar da sinek vızıltısı gibi geliyor bana.

Arkadan konuşupta yüzyüze gelindiğinde; 'canım-ciğerim' diyenleri ben ne yapayım.

Kılıçdaroğlu'nun Zonguldak mitinginde; "Anarsan..ana...'', Balıkesir mitinginde dediği gibi "Angus" desem boşu boşuna günaha girmiş olurum.

Onun için Allah'a havale etmekten başka seçenek yok bende..

Hep söylüyor, sık sık yazılarımda paylaşıyorum.

Her ilde ve insanın olduğu her platformda bu dedikodu var ama..

Balıkesir'de bu çok çok abartılı.

Ofis ile Valilik arasındaki o kısa yolculukta "çok büyük dedidokular" duyup, "bana ne kardeşim" demekten gına gelirken

Dünün en güzel sözünü Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü İzzet Yıldırım'dan işittim;

"Herşey yalan, ölüm gerçek!"

İşte size yaşamdan bir örnek;

Sabah oldu uyanmalıyım, bilmem kaçıncı baharım dünyada, kaç tane daha kaldı bilemiyorum.

Tek bildiğim kafamı bulandırma-dan kalkmam gerektiği.

Yorgunum.

İsteksizim.

Ne yapıyorum bu dünyada?

Çalışıyorum

Televizyon, gazete, otobüs durağındaki reklam bana ne kadar değerli olduğumu hatırlatıyor her sabah.

Ben istersem her şeyi yapabileceğimi, her şeye ulaşabileceğimi beynimin en derin noktalarına kazıyorlar.

İyi de kendimi ikna edemiyorum bu kadar değerli olduğuma.

Dünyada benim gibi 6 milyar daha var.

Hergün milyonlarca benzerim doğuyor.

Çok farkımız yok aslında uydurulan yalandan ayırımcılıkları çıkardığımda.

Bütün dinlere inanış, tüm farklı dillere konuşmak, bütün kıyıları, çölleri, kuzeyi, güneyi birleştirip dünya diyorum.

Bu dünyada 6 milyar ben var, hepsi de aslında az çok benim isteklerimin peşinde gece gündüz çalışıyor.

İşe giderken yolda ölebilirim trafik kazasında ya da sabah kargaşasında.

Strese yenik düşebilirim çalıştığım ortamda.

Kalbim dayanmaz belki uzun uğraşlara.

Bir kasırga çıkar uçurup atar belki doğduğum topraklara.

Sele yenik düşerim belki de dere kenarında.

Her şeyi atlatıp yatağıma yattım, belli mi olur şimdi bir depremle toprakta açarım gözümü.

Ama olsun sabaha kadar benim gibi yüzbinler gelecek.

Kayıp yok.

Bu kadar kolay gelmek aslında dünyaya, gelmek kadar gitmek de çok kolay.

İki kapısı da sonuna kadar açık hayatın..

Beni kandıran bütün dürtüleri aklımdan çıkarıyorum.

Karar verdim bugün aklımı çelen her şeyden uzaklaşacağım.

Ne gazete okuyacağım bugün ne televizyon seyredeceğim.

Her türlü reklamdan uzak tutacağım kendimi.

Bugün liste yapmam gerekiyor.

Yaşam ihtiyaç listesi...

Hava, su, yemek, barınak gerekiyor.

Bir de huzura ihtiyacım var.

Tüm ihtiraslarımı çöpe attığımda huzur doluyor içim.

En güzelinden eve gerek yok, nasıl olsa çok da değerli değilim bu dünyada.

Yemek de sorun değil çok kalmayacağıma göre hayatta.

Her türlü doyarım..

Hiçbir ihtiyacımın en iyisine gerek yok aslında..

Değerli olmadığıma göre korkmamı gerektiren bir olay olmayacak, korkularımdan beslenecek insanlar da olmayacak.

Onlar da anlayacak bir gün ne kadar basit bir yaşam olduğunu.

Peki mutluluk diye kandıranlar kimler beni?

Labirentlerde kaybolmama neden olan, dönüp dönüp başlangıç noktasına getiren, bu değersiz hayatıma göz dikip beni kullananlar kimler?

Yaşam ve ölüm arasında kısacık bir süre de koşturmamı gerektiren nedir?

En çok kafamı kurcalayan soru şu;

Kimin için çalışıyorum?..

Siz siz olun

Dedikodulardan fırsat yaratarak kendi kendinize bu soruyu sorup cevabını bulmak için biraz kafa yorun derim.

Cumanız mübarek olsun sevgili okurlar..