Boş (!) zamanım çok son günlerde düşünüp taşınmaya.
Geçmişten bugüne içimize ata geldiğimiz dertleri, tasaları dışarıya çıkarıp muhasebe yapmaya. 
Bazen dalıp gidiyorum uzaklara. 
Beş ile 10'lu yaşlardaki çocukluk yılları geliyor gözlerimin önüne.
İlkokulda kara önlük bile giyemediğim, pardon bulamadığımız yokluk  günlerini hatırlıyorum. 
İçine ot doldurup futbol topu diye peşinden koştuğumuz çaput bezine ayak salladığımız mahalle maçlarını unutmamışım henüz!
ÖZÜMÜZE Mİ
DÖNSEK Kİ?..
Ateşspor ve Balıkesirspor altyapılarında "Milli" lakabıyla anıldığımız ama, bundan bi haber olan ailemizin futbol topunu "bomba" gibi gördüğü günler geliyor aklıma. 
“Futbol oynadığımı öğrenirlerse hem topu, hem beni keserler” diyordum kendi kendime..!
Balıkesirspor maçlarını da dört gözle beklerdik. O gün sanki bayram havası yaşanırdı mahallemizde. 
Gelin almaya gider gibi, davul zurna eşliğinde Atatürk stadına yol alırdık. Mahalle abileri başta, biz arkada.. 
Pire Nuri, Ali Hikmet, Kofti Turan, Kel Hikmet, Günay, Refik, Güngör, Tuncay ve Can Cangök’ler bizim mahallemizden çıkmıştı çünkü. 
Bizden birileri oynuyordu, bizim çocuklar giyiyordu Balıkesirspor formasını..
Takım profesyoneldi ama, oyuncular değildi(!). Forma aşkı, memleket aşkı daha önde geliyordu.
Balıkesir, kendi içinden çıkan çocukları izlemeye, onları alkışlamaya, kentinin takımına destek olmaya giderdi kitleler halinde...
Örneğin ben stad çevresindeki ağaçların tepesine çıkarak çok maç izledim. Büyüklerimizin arasına sığınıp çok maça girdim. 
KURŞUN DEĞİL, 
HARF DİZERDİK!
Futbol konuşmaya başladığımızda hepimizin anlatacağı çok anısı vardır. Basın sektörüne ilk adım attığım yıllar geliyor aklıma.
Rahmetli babamın elim-den tutarak götürdüğü Hizmet gazetesinde, "eti senin, kemiği benim" dediği anı anımsıyorum. Sonrasında Yeni Asır, Birlik, Yeni Haber'de geçen gençlik yılları.. dün gibi hatırlıyorum. 
Mürekkep kokusunun içerisinde büyüdük bizler. Elde kumpas hurufat kasala-rına parmak sağladık. Kurşundan dökülen harfleri tek tek yan yana getirip, gittiğimiz toplantıları, gördüğümüz olayları habere dönüş-türdük.
Daha neler.. neler..
NE DE HOR
KULLANMIŞIZ
Ne çocukluğumuzu yaşadık, ne gençliğimizi.
Sadece bizler mi?
Hayır..
O dönemin koşulları şartları öyleydi, en azından benim ve bizim gibi gariban çocukları için..
Ama..
Güzel, anlamlı ve bir o kadar da değerli günlerdi. 
Mumla olmasa da bazen arıyor insan o eski günleri, arkadaşları, dostları. 
Sokağındaki, mahalledeki abileri, amcaları, ablaları.. 
Hatta dayıları!
Kıymetini bilemediğimizin farkındalığına şimdilerde varı-yor, "ne de hor kullanmışız o güzelim günleri" diye iç geçi-riyoruz!
***
Aslında Yusuf Hayaloğlu'nun şu dizeleri ne güzelde anlatıyor benim dünden bugüne hayatımı..
üstüm başım toz içinde 
önüm arkam pus içinde 
sakallarım pas içinde 
siz benim nasıl yandığımı 
nerden bileceksiniz 
*
bir fidandım derildim 
fırtınaydım duruldum 
yoruldum çok yoruldum 
siz benim neler çektiğimi 
nerden bileceksiniz 
*
taş duvarlar yıkıp geldim 
demirleri söküp geldim 
hayatımı yıkıp geldim 
siz benim neden kaçtığımı 
nerden bileceksiniz 
*
gökte yıldız söner şimdi 
annem beni anar şimdi 
sevdigim var kanar şimdi 
siz benim niye ağladığımı
nerden bileceksiniz 
*
bir pınardım kan oldum 
yol kenarı han oldum 
yanıldım ah ziyan oldum 
siz neden sustuğumu 
nerden bileceksiniz 
*
ben ardımda yaş bıraktım 
ağlayan bir eş bıraktım 
sol yanıma boş bıraktım 
siz kime küstüğümü 
nerden bileceksiniz...
***
Bilemezsiniz tabi. 
Bende sizin çektiklerinizi de bilemem..  
Sadece kendi çektiğimi biliyorum ve bu nedenle "çok çektik çook" diyorum!
Kan kusup kızıcık şerbeti içtiğimiz günlerde oldu. Kimseye kırılmadık, hayata küsmedik. En büyük acının sabır, yaşamın en büyük sermayesinin sevgi ve moral olduğunu asla unutmadık.
Rabbimize sığındık.  
Allahü teâlânın bize verdiği, yaşattığı her şeye razı olduk. Verdiğine de vermediğine de şükrettik!
Bakmayın siz yukarıdaki gönle seslenen, coşku uyandıran ve etkileyen dizelere.. Hem ayrıca "Ah bu şarkıların gözü gör olsun" denilmiyor mu?..
...
Son söz; Yeni bir imtihandan geçiyoruz,  alnımızın akıyla çıkacağın O’nun er-Rahman ismine sığınarak...