ÖLECEĞİMİ BİLİYORUM!..

Onu son gördüğümde 10-15 gün öncesiydi.
Odasına gitmeden önce; ''Bizim başkan artık içmiyordur'' düşüncesiyle yaktığım sigaranın bitmesi için pasajın önünde tur atmıştım.
Kahveciler Gazinocular Odasına çıkıp başkanlık makamına girdiğimde ne göreyim.
Sigaranın dumanı sarmış dört bir tarafı..
''Daha mı?'' demeye fırsat bırakmadı;
''Sakın sigarayı bırakmadın mı diye bir söz eyleme Ramazan'' diyerek.
Kahvehanelerde ömrünün geçtiğini, dumanın isinin her yerine sindiğini, içinin-dışının bu illetle dolduğunu ekliyordu..
''Bu saatten sonra içmezsen ne olacak? Sanki 55 yılın birikimi yok olup gidecek mi?'' diyordu.
Yakalandığı hastalığı nüksettiğinde, ağrıları dayanılamaz hale geldiğinde zoraki olarak doktorun yolunu tutmuş.
''Akciğer kanseri'' teşhisi koyan doktora ilk tepkisi ; ''Sakın bana sigarayı bırakmalısın'' deme olmuş.
Ardından; ''Söyle bana doktor. Bu hastalığa yakalanıp da, bugüne kadar kurtulan birini gördün mü, duydun mu? Sen profesörsün. Bu işin uzmanısın.. Ben ne kadar yaşarım. Sen bana onu söyle..'' diye eklemiş.
Bizim başkanının bu yaklaşımı karşısında şaşıp kalan hekim, ne diyeceğini bilememiş..
Israrı üzerine, hiçbirimizin işitmek, hayatının hiçbir anında kabullenemediğ ve kabullenmek istemediği o soğuk kelime dudaklarından dökülmüş profesörün..
Recep Çelik, son buluşmamızda bunları paylaşıp, sekreterine kahveleri söylerken bildim bileli değiştirmediği aynı markadaki paketi uzatıp ''Yak bakalım bir sigara'' diyordu; ''atın ölümü arpadan olsun'' misali..
Bir süre rahatsızlığından söz ettik. Geçirdiği tedavi sürecini anlattı.
Kurtuluşunun olmadığını bildiğini aktardı.
''Öleceğimi biliyorum, ama zamanını bilemiyorum Ramazan.. İnşallah ne kendim çekerim, ne de bana bakmak zorunda kalanlara. Allah'tan sadece bunu isterim'' diyordu sigarasını tellendirirken..
Karşımdaki Recep Çelik, eski Çelik değildi.
Amansız hastalık o çelik gibi bedeni kor ateşlerde eritmiş.. Ama neşesini yok edememiş, o güleç yüzünü solduramamıştı.
O'nun ve benim rahatsızlıklardan başlayan sohbetimizi Balıkesir'in dünü, bugünü, yarını üzerine sürdürürken yılların eskitemediği gazetecisi M. Reşit Kıpçak ile Zikri Evner geldi başkanın odasına..
Birazda onların sohbetine eşlik ettikten sonra iznini isteyip, ''Allah'a emanet ol'' diyerek yanından ayrılmıştım Recep başkanın..
Dün ölüm haberini aldığımda önce şoke oldum, ardından o son buluşmamız gözlerimin önüne geldi.
Recep Çelik başkanı ben hayatta olduğum sürece hep o görüntüsüyle, güzel, hoş, gözünü budaktan sözünü dudaktan esirgemekten kaçınmayan sohbetiyle hatırlayacağım.
''Öleceğimi biliyorum Ramazan'' demesi bile onun dobra dobra bir kişiliğe sahip olduğunun göstergesiydi..
Benim sık sık telaffuz ettiğim bir cümle var;
Bu dünyanın altı toprak, üstü yaprak.. Topraktan geldik, toprağa gideceğiz.. Gittiğimizde eğer, üstünde bir yaprak bırakabiliyorsak ne mutlu bizlere...
Recep Çelik, o yapraklardan biridir benim gözümde..
Allah rahmet eylesin..
Ebedi istirahatgahında Nur içinde yatsın...