Bilindiği üzere yeni bakanlar kurulu oluşturuldu. Liste de Sadece 1 kadın bakana yer verilmiş olduğunu görüyoruz. O da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin. Yetmez ama evet diyoruz şimdilik. Aslına bakarsanız ben bunu iyi bir gelişme olarak görüyorum, görmek istiyorum dahası. Çünkü hala “sen kadınsın otur evinde, kadın siyasetten ne anlar” zihniyetinde olanlar sayıca fazla. En okumuş, en elit olanlar bile kadın hakkında aşağı yukarı aynı düşünceye sahip. Sadece bunu dışarıya belli edemiyor, bana yakışmaz böyle düşünmek diyor. Ama düşünmekten de kendini alamıyor. Çünkü toplumda yüzyıllar öncesinden oluşturulmuş bir kadın algısı var. Kadının saçı uzun aklı kısa olur sözünün arkasından ya da tam içinden siyaset yapılıyor yıllardır. Tabi çaktırmadan. Muhtemelen bir erkek tarafından söylenmiş olan bu söze inananların unuttuğu minik bir ayrıntı var: bu gün bir yerlerdeysen eğer o saçı uzun, aklı kısa kadın sayesindedir. Teorikte eşit hakları savunan erkekler iş pratiğe gelince kaçınmacı ve inatçı bir cinsiyet ayırımcılığından yana oluveriyorlar. Hal böyle olunca biz kadınlara da feminist olmak düşüyor. İyi ki düşüyor. Hepsinden öte kadın yemek pişiren, temizlik yapması gereken, çocuk doğurup bakmakla yükümlü olan bir canlı olarak görülüyor. Başka bir niteliği yok, olamazda! Bu erkeklere göre tabi ki! Geçmişten günümüze kadar bakıldığında kadının her alanda ezildiğini görüyoruz. Sosyal yaşamda, Edebiyatta, iş hayatında, her alanda… Mahalle baskısı denilen şey neredeyse sırf kadınlar üzerine oluşturulmuş bir şey. Bunu meşrulaştırmak için yine beylerin uydurduğu bir söz var: dişi it kuyruk sallamazsa, erkek köpek hırlamaz. Yani demek istiyorlar ki kadının başına kötü bir olay geliyorsa suçlu yine kadın. Bir başkası ise kadın belli saatten sonra dışarı çıkamaz ama erkek çıkabilir. Kadın izin almak zorunda, erkek değil! Erkek Başına buyruk davranabilir. Erkeğin elinin kiri, kadın yaparsa ne olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Demem o ki tüm ahlak kuralları kadına özel oluşturulmuş gibi saçma sapan bir düşünce içindeler. Peki ya iş hayatı? Orada da durum parlak değil. Ülke genelinde kaç tane kadın yönetici vardır acaba? Koskoca mecliste bile bir tane kadın bakanımız var. Hem de demokratik olduğunu iddia edenlerce seçilmiş. Tabi sayıları çok az. Neden mi, yukarıda belirttiğim sebepler çerçevesinde kadını zayıf, bir iş beceremez olarak gördükleri için. Biz kadınlarda buna teslim olduğumuz için. Ama dediğim gibi gelişme var. Gelişen sanayi ve vukuu bulan ekonomik zorluklar sayesinde kadınlar bir vesile çalışma hayatına girdi ya gerisi Allah kerim. İnanıyorum ki ilerisi biz kadınlar için daha aydınlık OLACAK.
* * *
AZİMLİ- ÇALIŞKAN-İNATÇI BİR KADIN: FATMA ALİYE TOPUZ  
 
9 Ekim 1862'de İstanbul'da doğdu. Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa ile Adviye Hanım'ın kızıdır. Yaşadığı devirde bir kadının eğitilebileceğine inanılmadığından kendisine özel bir eğitim verilmese de ağabeyi Ali Sedat Bey'in evde özel hocalardan aldığı dersleri dinlemesi sayesinde kendini geliştirdi. Fransızca merakının ortaya çıkması üzerine ders alarak bu dili çok iyi düzeyde öğrendi. Fatma Aliye Hanım, 17 yaşında iken 1877-78 Osmanlı Rus harbindeki Plevne Savunması ile ünlü Gazi Osman Paşa'nın yeğeni Kolağası Faik Bey ile evlendi ve dört kızı oldu. (Hatice, Ayşe, İsmet, Nimet). Evliliğinin ilk 10 yılında ancak eşinden gizli olarak kitap okuyabilen Fatma Aliye Hanım, eşinin bu konudaki tutumunun değişmesinden sonra onun izni ile tercümeler yapmaya başladı. Edebi yaşantısı 1889 yılında Georges Ohnet'in Volonté adlı romanını Meram adıyla çevirmesi ile başladı. Bu romanı Bir Hanım imzasıyla yayımlamıştır. Bu başarısıyla babasının dikkatini çeken Fatma Aliye Hanım, kendisinden ders almaya, fikir tartışmaları yapma olanağına kavuşmuştu. "Bir Hanım"ın gösterdiği çabalar, ünlü yazar Ahmed Mithat Efendi tarafından Tercüman-ı Hakikat gazetesinde övüldü ve yazar kendisini manevi kızı kabul etti. Fatma Aliye Hanım, bu ilk çevirisinden sonraki çevirilerinde Mütercime-i Meram takma adını kullandı.
1891 yılında Ahmet Mithat Efendi ile birlikte Hayal ve Hakikat adlı romanı yazdı. Romanın kadın ağzından olan kısmı Fatma Aliye Hanım'ın, erkek ağzından olan kısmı Ahmet Mithat Efendi'nin kaleminden çıkmıştı. Eser, Bir kadın ve Ahmet Mithat imzasıyla yayımlandı. Bu romandan sonra ikili uzun süre mektuplaşmış ve bu mektupları Tercüman-ı Hakikat Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Fatma Aliye Hanım, 1892 yılında Muhadarat adlı ilk romanını kendi adıyla yayımladı. Bu romanında bir kadının ilk aşkını unutamayacağı inancını çürütmeye çalıştı. 1899 yılında yayımlanan Udi adlı romanında görevi üzerine gittiği Halep’te yaşamına tanık olduğu bir kadın udiyi anlattı. Bu kitapta mutsuz bir evlilik yapan Bedia'nın hikâyesini dönemine göre çok yalın bir dille anlatmıştır. Reşat Nuri Güntekin, edebiyata ilgisini güçlendiren yapıtlar arasında lalasından dinlediği romanlardan sonra Fatma Aliye Hanım'ın Udi romanını sayar. Eserlerinde kadın gözüyle evlilik, eşler arasındaki uyum, aşk ve sevgi kavramı, birbirini tanıyarak evlenmenin önemi gibi mühim konuları işleyen Fatma Aliye Hanım'ın diğer romanları Ref'et, Enin, Levayih-i Hayat adlarını taşır. Yazar romanlarında bireyleşme çabasında olan, çalışan, para kazanan, erkeğe ihtiyaç duymayan kadın kahramanlar yaratır.
Fatma Aliye Hanım, edebi eserlerinin yanı sıra kadın sorunları ile ilgili de eser vermişti. Kadınlara Mahsus Gazete'de kadın sorunlarına ilişkin makaleler yazdı ve muhafazakâr görüşlerden kopmadan kadın haklarını savundu. 1892'de yayımlanan Nisvan-ı İslam adlı kitabında Avrupalı kadınlara İslam'da kadının durumunu anlattı. Romanlarında daha modern kadın kahramanlar yaratan yazar, bu kitapta, makalelerinde olduğu gibi, eski gelenekleri savunmuştur.
1893 yılında Ahmet Mithat Efendi tarafından yazılan Bir Osmanlı Kadın Yazarın Doğuşu (Bir Muharrire-i Osmaniye'nin Neşeti) adlı kitap ününü arttırdı. Bu kitap Ahmet Mithat'ın Fatma Aliye'yi anlattığı yazıları ve Fatma Aliye'nin doğrudan kendisini anlattığı mektuplarından oluşmaktadır. Fatma Aliye mektuplarında bitmek tükenmez bilmeyen öğrenme coşkusunu anlatır. Fatma Aliye Hanım'ın edebiyat dışındaki uğraşı alanlarından bir başkası ise yardım cemiyetleri idi. 1897 yılında 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda yaralanan askerlerin ailelerine yardım amacıyla Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazılar yazdı, Nisvan-ı Osmaniye İmdat Cemiyeti adlı bir dernek kurdu. Bu dernek, ülkedeki ilk resmi kadın derneklerinden biridir. Fatma Aliye Hanım, Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin de ilk kadın üyesidir.
1914 yılında yazdığı Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı son yapıtıdır. Bu romanında Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamı ortaya koymayı amaçlamıştır. Resmi tarih tezlerine muhalefet ediyor olması, edebiyat dünyasından dışlanmasına yol açmıştır.
İlk Türk kadın romancı olma özelliği ile Avrupa ve Amerika basınında kendisinden söz edilen Fatma Aliye Hanım'ın “Nisvan-ı İslâm” adlı eseri Fransızca ve Arapça'ya, “Udî” adlı romanı Fransızcaya çevrilmiştir. Émile Julliard adlı bir Fransız yazarının Doğu ve Batı Kadınları adlı kitabını Fransız gazetelerine yazdığı bir mektupla eleştirmesi Paris'te büyük yankı uyandırmıştı. Eserleri 1893 yılında Chicago’da Dünya Kadın Kütüphanesi Katalogunda sergilenmiştir. Fatma Aliye Hanım'ın II. Meşrutiyet yıllarına kadar yaygın bir ünü olmasına rağmen zamanla unutulmuştur.
Fatma Aliye Hanım, soyadı yasasından sonra Topuz soyadını aldı.
Fatma Aliye 13 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Cenazesi Feriköy Mezarlığı'na gömüldü.
* * *
ESERLERİ:
Roman: Ref'et (1898), Udi (1899), Enin (1910), Muhadarat (1892), Hayal ve Hakikat (1892).
Çeviri: Meram (1890)
Yaşamöyküsü ve tarih alınındaki yapıtları: Namdaran-ı Zenan-ı İslamıyan (Ünlü İslam Kadınları) (1892)
Teracim-i Ahval-ı Felasife (Felsefecilerin Yaşamları) (1900) Çizgi Kitabevi Yayınları,Konya, Mayıs 2006
Hayattan Sahneler (Levayih-i Hayat)
Osmanlıda Kadın: "Cariyelik, Çokeşlilik, Moda"
Ayrıca Fatma Aliye üzerine Ahmed Midhat'ın Fatma Aliye Hanım yahud Bir Muharrire-i Osmaniye'nin Neşeti (1893) adlı bir incelemesi vardır.
Fatma Aliye-Mahmud Esad. Çok Eşlilik: Taaddüd-i Zevcat. Editör: Firdevs CANBAZ. Hece Yayınları 2007
Kosova Zaferi / Ankara Hezimeti: Tarih-i Osmaninin Bir Devre-i Mühimmesi (1915)
Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı (1913)
Teracim-i Ahval-i Felasife: Filozofların Biyografileri (1900)
Tedkik-i Ecsam (1901)