Her seçim siyasetin yenileşmesine yönelik önemli bir adımdır. Seçmenin ihtiyaç ve beklentileri zamana, mekâna, oluşan imkâna ve toplumsal yapıya göre değişim gösterir. Aslında sadece siyasette değil, her alanda benzeri durum yaşanır; körleşme. Mesleki körleşme, ekonomik körleşme, toplumsal körleşme, siyasi körleşme. Bunun aslı alışkanlıktır. Tembellik, ufku açmamadır. Bunu özellikle teknik alanda daha fazla görürüz.
İnsanın tekâmülü sürekli yeni arayışlara bağlıdır. Robotlar gibi sınırlı derecede hareket etme kabiliyeti ile yetinilmesi insanı geri bırakır. Bugün yapay zekâ dediğimiz olay robotlara daha geniş bir sınır açmanın adıdır. Yapay zekâ durumlar karşısında makinelere insani davranış kazandırmadır. İşte körleşmede insanın robotlaşmasının adıdır. Oysa insan sürekli düşünmesi gereken ve düşündüğü çerçevede hareket etmesi gereken varlıktır.
Hayat ve yaşam boşluk kabul etmez. Yenileşmede, değişimde zafiyetin yeri boş kalmaz. Şu unutulmamalıdır kâinat hareket ve değişim üzerine kurulmuştur. Hareketin bittiği yerde yokluk vardır. Bu fikirde, düşüncede, bilimde, ilimde, işte, ticarette, üretimde, tüketimde böyledir.
Her anımız, yeni bir zaman dilimidir. Her anımız yeni bir alemdir. Anın geri dönüşü, zamanın tersine akışı yoktur.
Bu siyasette de geçerlidir. Türkiye’nin yeni bir seçime gittiği bu günlerde siyasette bir türlü gerçekleşemeyen yenileşme, değişimin zoraki adımlarını göreceğiz. Artık klasik yöntemlere dönen siyasi yapı seçmenin tercihleri ile yenileşmeye, değişime ve farklı dengelere doğru gidecek. Türkiye bir süredir klasikleşen siyasi yapıların kabuğunu kırmak için uğraşıyor. Toplumsal değişim taleplerinin sürekli karşılıksız kaldığı bir durum. Toplumsal değişim taleplerine karşı direnen enteresan bloklar bulunuyor. İktidar ve muhalefet kanatlarında yenileşme ve değişim yönündeki hamleler bir türlü başarılı olamadı. Özellikle toplumsal beklentinin çok yüksek olduğu iktidar kanadındaki 16 Nisan Referandumu sonrası yenileşme ve değişim adeta geri tepti. 24 Haziran sonrası muhalefet kanadındaki değişim de bezeri duruma düştü.
Tüm bunlara rağmen Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçilmesinin ardından enteresan dengeler oluşuyor. Bu dengeler toplumsal mühendisliğin mi yoksa kendiliğinden oluşan bir durum mu pekte anlayamıyorum.
Güçlü bir yürütme Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçilmesi ile sağlandı. Fakat güçlü bir yasama kanadı kurulamadı. Onun yerine yürütmenin gücünü yasama alanında sınırlayacak Meclis aritmetiği ortaya çıktı.
31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler ile birlikte öyle görülüyor ki Türkiye’de yeni dengeler oluşacak. İktidar partisinin yerel yönetimlerdeki üstünlüğünün farklı bir dengeye doğru kayacağı görülüyor. Sahadan gelen bilgilere göre 31 Mart seçimleri sonucu toplumsal bütün figürlerin siyasal denge içinde temsil imkânı bulacak.
Öyle görülüyor ki üzerinde çok çalışılmış Türkiye’nin yürütme, yasama, yerel yönetimler alanında siyasette yeni dengeler kuruluyor. Güçlü yürütmeye karşı yerel yönetimler, yerel yönetimlere karşı yargısal denetim, tüm bunlara karşı yasama gücü bu dengenin merkezini oluşturacak. Anlayamadığım tek nokta bu kadar dengeleri oluşturan mekanizma ve bu mekanizmayı çalıştıran güç. Galiba ortak akıl denilen şey bu olsa gerek.
Oluşmakta bulunan siyasal dengenin bölgesel dengeler yani Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’yı nasıl etkileyeceğini ise daha sonra öğreneceğiz.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…