Kitapsız, çiçeksiz, hayvansız, vicdansız..

Gördüğün bu miniği Karesi Türbesi yanında bulduk.

Hemen her gün tavşan kanı, bağımlılık yaratan çaylarını ikram eden Melih'in söylediğine göre;

Millet çer çöpünü atsın diye konulan, karton kutunun içine, çay ocağına müşteri gibi gelen kadın bırakmış. 

İlk başta ilgilenmedim.

Miyavlayıp duruyordu.

Gelen "ay yazık..." vb ifadeler kullanarak baktı, gitti.

İçlerinden teki de çıkıp "şu masumun derdi nedir" diye elini uzatmadı.

En çok da ona sinir oluyorum.

Hemen herkes duyar kesiyor,

ama iş "tut şunun ucundan"a geldiğinde ortada kimse kalmıyor/görünmüyor!

Hayatın hemen her alanında durum farksız.

Hayvanları bırakın, insanlara saygı yok.

Evcilleştirilememiş vahşi hayvanlara dönüşmüş gibiyiz.

Belli ki, bu canı, bir çocuğu cami avlusuna bırakır gibi bırakan hanım efendi de bunlardan biri.

Aldı evine, bir kaç gün ya kendinin, ya da çocuklarının oyuncağı yaptı, egosunu tatmin etti, sonra attı çöpe!

Aslında çöpe attığı vicdanından başkası değildi.

*

Arkadaşlar,

o değil de

merhametli yanımı hiç sevmiyorum,

olan hep bana oluyor, acı çekiyorum.

Dünyayı ve insanları tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor.

"Her şey boynuma yük oluyor.

Ne görsem kendime dert ediyorum.

Herkesin sorununu sırtımda taşıyıp geziyorum.

Ben bu vicdana hesap veremiyorum" diye nelerden vazgeçtim,

ama

görüyorum ki vicdansız da yaşanabiliyor.

Ne acı başkasının derdini anlamamak, bilmemek.

Bazen bu minik can gibi kalabalıklar içerisinde yalnız kalmış gibi hissediyorum kendimi.

*

Ezcümle;

Kitapsız, çiçeksiz, hayvansız, vicdansız, doğrusuz insandan uzak durun.

Selâmetle...