İstanbul-İzmir Otoyolu tamamlandığında Susurluk içinden geçen araç sayısının en az %30 oranında düşeceğini yazmıştım hatırlarsanız.
Bu düşünce doğrultusunda otoyol sonrası yaşanabilecek olumsuzluklar için 2009 yılından bu yana neler yazmadım ki?
“Trafik akışında önemli bir düşüş yaşanacak. Gelirleri geçen araç sayısına bağlı tesislerimizin nakit akışı da aynı ölçüde düşecek” dedim.
“İş sahaları azalacak, çalışanların bir kısmı işlerini kaybedecek” dedim.
Defalarca ve defalarca;
“Otoyol açılana kadar önümüzdeki yılları değerlendirelim, bu süre içinde şehrimizde -ekonomik hareketliliğin devamı için neler yapılabilir- tartışalım, uygun projeleri hayata geçirelim. Geleceğe dönük planlamalarımızı bugünden yapalım” dedim.
Çünkü otoyolumuz var olan haliyle bile iyi sinyaller vermiyordu.
Dayıoğlu gibi uzun yılardır faaliyetini sürdüren dinlenme tesisinin yanı sıra, Dağıstanlı, Türker gibi yeni açılan dinlenme tesisleri de yeni otoyol açılmadan çok önce kapılarına kilit vurmuştu.
Özdilek, yapacağı tesisler için büyük paralar ödeyerek mezbahanın bulunduğu araziyi almış, çivi dahi çakmamıştı.
Zaten belli başlı tesisler dışında diğer tesislerimiz de öyle aman aman bir dolulukta çalışmıyorlardı.
4 Ağustos 2019 tarihinde İstanbul-İzmir otoyolu açıldı.
O tarihten sonra her şey değişti.
Yıl içinde Susurluk’tan 14 milyona yakın araç geçerken bu sayı bir anda 8 milyon civarlarına indi.
Günlük geçen ortalama araç sayısı 30-40 binlerden 15-20 binlere düştü.
Bu sayılar tahmin ettiğim rakamdan da yüksek yani %40 oranında bir azalma olduğunu ifade ediyordu.
Sonrasını biliyorsunuz.
Kapanan tesislere yenileri eklendi, birçok kişi işini kaybetti.
Şehrimizin ekonomisinin can damarlarından biri kesilmişti.
Ne var ki benim -otoyol sonrası şehrimizde ekonomik hareketliliğin devamı için bir araya gelelim, tartışalım, uygun projeleri hayata geçirelim, gelecek planlamalarımızı bir an önce yapalım- çağrılarım karşılık bulmamıştı.
Demek ki herkes memnundu hayatından.
Ardından YÖRSAN kapısına kilit vurdu.
Şehrimize ekonomik anlamda hayat veren can damarlarımızdan biri daha kesilmişti.
Bu konu hakkında da yıllarca neler yazdığımı bu köşeyi takip edenler bilir.
Şimdi elimizde bacası tüten bir tek, özelleştirilecekti, kapanacaktı tartışmaları arasında geçtiğimiz kampanya döneminde son 20 yılın en fazla üretimini yaparak Türkiye’de beşinci büyük olan Şeker Fabrikamız kaldı.
Ha bir de umudumuz var.
Otoyol Susurluk’a yatırım getirir mi- diye umutla bekliyoruz.
Kendi kabuğumuzdan çıkmayı başarmak yerine…
Ekonomimizi geliştirmek için şimdiye kadar yapmadığımız “gelecek planlamasını” yapmak yerine…
Şartları kendimiz belirlemek yerine…
Evet, umutla beklemeye devam edelim…