UMUT SÜRECİ..

2013 çok hızlı başladı. Bu kadarını kimse beklemiyordu. İlk haftada iki büyük gündem. Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, 28 Şubat soruşturmasını yürüten savcı tarafından sorgulandı.
3. Yargı Paketi’yle ihdas edilen ‘Özgürlük Hakimi’ ‘kuvvetli suç şüphesi var’ dedi ancak tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Serbest bırakıldı ama adlî kontrolde tutulacak. Karadayı’nın savcıya, kısaca BÇG diye bilinen Batı Çalışma Grubu’nun çalışmalarından haberinin olmadığını söylemesi ilginçti. Bunun için bile dava açılsa yeri. Bir Genelkurmay başkanı Karargâh’ta faaliyet gösteren, bütün Türkiye’nin bildiği bir gruptan nasıl haberdar olmaz? Kendisini 27 Mayıs’ın Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’a benzetmesi de hiç gerçekçi değildi. En ufak bir benzerlik yok. Karadayı, 28 Şubat’ın bir cuntanın eseri olduğunu, emir-komuta zinciri içinde gerçekleşmediğini söylüyor. Çevik Bir ve arkadaşlarının kulakları çınlasın. Gerçeği dava sürecinde göreceğiz. Ben başından beri Karadayı’sız bir 28 Şubat’ın asla olamayacağını düşünüyorum. Bir’e göre biraz geri planda kalsa da Karadayı’yı bizzat işin içinde gösteren işaret çok.
    2013’ün asıl büyük sürprizi ‘İmralı süreci’ diye adlandırılan gelişme. Kelimenin tam anlamıyla sürpriz. Başbakan Erdoğan her sorulduğunda “İmralı ile devletin ilgili birimleri görüşür, görüşüyor da...” açıklamasını sürekli tekrarladı. Meğer somut bir süreç gelişmekteymiş. Ekim ayında başladığı ve hızlanarak ilerlediğinin emareleri var. Epey yol da alınmış. Üstelik Ankara’da sert konuşmalar yapılırken.
    Yaşanan yeni bir süreç mi? Kesinlikle evet... Oslo’nun devamı mı? İkinci raunt mu? Oslo başarısızlıkla sonuçlandı. Silvan saldırısı ve Habur manzarası, süreci daha başlamadan bitirdi. Terör örgütü, süreci kendisi sabote etti. Masayı dağıttı. Suriye’de baş gösteren belirsizliğin yeni fırsatlar doğuracağını sandı. Yeni bir stratejiyle ortaya çıktı. “Vur çekil” yerine “vur ve kal” stratejisiyle yerleşim yerlerine kalabalık gruplar halinde saldırdı. 2012’yi final yılı ilan etti. Hüsran yılı oldu. Karşısında ilk kez organize olmuş bir kuvvetle karşılaştı. İstihbarat desteğini arkasına alan güvenlik kuvvetlerinin ‘tek bir vücut’ olarak hareket etmesi operasyon kabiliyetini çok artırdı. Netice de alındı. Masa bu sürecin sonunda geldi. Zamanlama çok uygun. Terörle mücadele sadece sahada kazanılmaz. Ne kadar başarılı olursanız olun, mücadelenin masayla desteklenmesi lazım. Çeşitli coğrafyalarda yaşanmış örnekler var. Yeni süreç ne Oslo’nun devamı ne de ikinci raundu. Şartları farklı, aktörleri farklı, yöntem farklı... İlkinden dersler alındığı ortada. Hatalar tekrarlanmıyor çünkü.
Herkes çok dikkatli. Konuşurken, mesaj verirken seçilen kelimeler, sergilenen üslup şu ana kadar yerinde. AK Parti’de heyecandan uzak, ihtiyatlı bir iyimserlik var. Yalçın Akdoğan en doğru isim. Ne beklentiyi yükseltti ne de umudu köreltti. “Hayalperest olmadan umudumuzu koruyalım.” dedi. Süreci anlatırken ölçülü bir dil kullandı. CHP’den gelen mesajlar da olumlu. Kılıçdaroğlu bazı uyarılarla birlikte sürece destek verdi. En önemli parti BDP... Gözler onların söylediklerinde ve söyleyeceklerinde. İlk mesajlar sağlıklı. İstismardan uzak. Oradan yükselecek kışkırtıcı mesajlar süreci baltalayabilir. BDP yönetimi bunun farkında. Bu sakinlik korunursa daha kolay ilerlenir. Tabii örgütün tutumu çok önemli. Silah ve kan süreci boğar. Kolay değil, zor ve tehlikelerle dolu bir süreç. Ben umutluyum hem de çok... 
...