Bilmeyenler olabilir hemen açıklayalım…
HDPKK vekillerinden söz ediyoruz!
Vekil kisvesi altında dolap çeviren vekilden bozma bu vekiller kim? Hemen anlatalım:
Kimi sırtını güneyde sıralanmış onlarca terör örgütüne yasladığını söylüyor, kimi Kandil Dağı'na gidip teröristlerle aynı kıyafetleri giyinip aleni resimler çektirip, aynı sofrayı paylaşıyor, kimi dış mihrakların bölge acentası gibi çalışıyor ve kimi bizzat teröre hafiye hizmeti veriyor! (Zeydan örneğini hatırlayalım!)
Bunca rezillik ve kepazelik hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor.
Ve pek vatanperver, hamiyet sever MHP gıkını bile çıkarmıyor! Aksine pek seviniyor, oh çekiyor gizli gizli. Ben demedim mi diyor da başka bir şey söylemiyor!
Bir ülkenin meclisinde bizzat terörle yargılanması gereken vekil bozuntuları var! Bu ”Bozuntu” sözcüğünü çok kıymetli Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe’den ödünç alıyorum ve hususan kullanıyorum!
Nitekim dün bunca hengâme arasında bir de Meclis Başkanımızın Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe’yi eleştiren sözcükleri yüreğimize bir hançer gibi saplandı!
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bu “vekil bozuntuları” tarafından protesto edilip her türlü hakarete maruz kalırken sesi çıkmayanların, nezaket aramayanların kalkıp sınır boylarında canları pahasına vatanı koruyup kollayan yiğit kaymakamlarımıza, asker ve polislerimize bu kabilden eleştiriler getirmesini artık anlamakta zorlanıyoruz, mantığımız almıyor!
Utanıyoruz, utanıyoruz, utanıyoruz!
Yeter artık!
Dağlıca Karakolu’na gidip bilgi toplayan ve bu bilgileri sırtını dayadıklarına uçuran “Vekil Bozuntuları” hala bizlerin, şehitlerimizin ailelerinin vergileriyle maaş alıyorlar! Bütün bunlar İngiltere’de olsaydı bu adamlar mecliste kaç gün kalabilirlerdi soruyorum?
Vatana ihanetten içeri atarlardı!
Bu sözde demokrasi denen mantık fukarası sistem, bu adamları birer kılçık gibi boğazımıza saplaya saplaya bize yutturuyor ve kimseler hiçbir şey yapmıyor. Tarih bu hususta sessiz kalan MHP’yi de yazacaktır!
Olup biteni seyredin bakalım beyler, tarih her şeyi not ediyor!
CHP artık HDPKK’nın demokrasi hamisi kesilmiştir! Artık onları saymıyoruz. Ben partimi kimlere emanet ettim diye Atatürk’ün mezarında kemikleri sızlıyordur, kesin.
Lütfen, bu mesele hepimizin milli meselesidir. Bu parti acilen kapatılmalı, teröre bulaşan vekiller yargılanmalıdır. Bu mesele gittikçe daha da can sıkıcı bir mecraya doğru ilerliyor, artık bunu görelim. Ne yapılacaksa yapalım.
Bizim hiç kimseye verilecek bir karış toprağımız yok!
Birileri belli ki sanal bir rüya görüyor, o rüyayı gerçek zannediyor!
Önceki günkü çağrıları “kaçak elektrik kullanın” çağrısıydı. Haklarıymış!
Bu bölgede “Kaçak elektik” kullanımı upuzun yıllardır zaten hat safhada! Bakınız oralarda görev yapmayanlar bilmezler. Öyle çok kaçak elektrik tüketimi vardı ki akşamları ampullerimiz mum ışığı gibi yanardı ve güçlendirici jeneratör kullanmak zorunda kalırdık. Kimi zaman yetersiz elektrikten dolayı televizyon ve buzdolabı çalışmazdı. Öylesine yüklenirlerdi elektriğe…
Kaçak kullanım asli vazifelerinden birisidir HDPKK’nın!
O bölgede hem de sınırda iki yıl görev yapmış birisi olarak:
-15 yıl önce herkes her yerde zaten Kürtçe konuşuyordu. Devlet dairelerinde batılı gittiğinde Türkçe konuşulur, bunun dışında kendi aralarında sabahtan akşama kadar Kürtçe konuşurlardı. Herhangi bir yasak yoktu. Bir nevi yetkililer göz yumarlardı.
-Minibüslerde az Şivan Perver dinlemedik, tümüyle Kürtçe şarkılar dinliyorlardı ve bütün kurumların yönetici ve çalışanları ekseriyetle bölge insanıydı.
-Her evde çanak antenlerle sabahtan akşama dışarıdan yayın yapan Kürtçe kanallar seyredilirdi. Türkçe konuşamayanlar genellikle yetmiş yaş üzeri yaşlılardı.
-Hâsılı kelam, oralarda hiç de mahrumiyet, hak gaspı gibi sorunlar yoktu.
Bu vekiller hak vs peşinde değildir!
Artık anlayın, bu vekiller bu ülke insanının vekili olamaz!
Hadi gelin, yatırım yapalım, gençlerimiz çalışsın diye çağrıda bulanan Vekil gördünüz mü?
Bütün çağrıları eylem ve kavga odaklı…
Niyetlerini açıkça beyan etmeye başladılar. Bal gibi Özerklik istiyorlar.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’ın yiğitçe bir haykırışla vurguladığı gibi;
-Bu topraklarda verilecek bir karış toprağımız yoktur!