YIKTIN PERDEYİ EYLEDİN VİRAN…

Yargının halinin özetidir bu.

Onlarca yıldır yargının sorunlarından ve nitelikli, bilgili hakim ve savcı sıkıntısından söz ederken; yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının mutlak surette sağlanmasının bir ülkedeki “adalet” için “olmazsa olmaz” koşul olduğunu belirtirken…

Asgari olarak bilinen bütün olumsuzluklar Meclis’in çoğunluğunu elinde bulunduran en büyük meslek grubu halinde olan hukukçular tarafından zaten bilinmekteyken…

Her ne oluyorsa oluyor; Meclis’e giden, yargının içindeki tüm olumsuzlukları unutuveriyor.

Onlarca yıldır siyaset yargının içinde.

Siyaset etkisi altındaki yargının gerçek manadaki sorunlarının hiçbiri çözülmüş değil.

Aksine mesleki bilgi yetersizliği ile tecrübesizlikle gelen çok genç bir kuşak var şu an yargı kadrolarında.

Geçtiğimiz günlerde bir muhabir arkadaşımız soruyor: Ağır Ceza’da liseli öğrenciler temsili duruşma mı yapıyor diye.

O kadar şaşırmış; oysa heyet gerçek, mahkeme gerçek.

Kur’a ile şak diye birinci bölgeye ataması yapılan hakim ve savcıları öyle yetkilendiriyorsunuz ki, mesleki deneyim ve bilgi eksikliğinin yanında bir de hayata, insanlara dair yaşanmış eksiklikler de bulunan bu gençleri tak diye Ağır Ceza’ya çıkarabiliyor;  Aile Mahkemesi’ne evli ve çocuklu hakimler atanması gerekirken 24 yaşında bir bayan hakimi pat diye Aile Hakimi yapabiliyorsunuz.

Tesis etmeye çalıştığınız o adalet kavramı var ya…

Genç kuşağın sorumluluk bilen, deli gibi çalışan meslek mensupları da olmakla beraber hayatın olağan akışına uymayan, vatandaşa tam güven vermeyen, sadece yaş açısından dev dosyalar arasında boğulmuş ve bunalmış, bu nedenle de vatandaşa “hakim” izlenimi hissettirmeyen bir tablo çıkartıyor ortaya.

Çünkü deneyimli, tecrübeli hakimler kalmadı.

Eskiden pek çok il adliyesinde neredeyse her hakim profesör ve Yargıtay’ın duayen hakimleri düzeyindeydi, şimdi yeni kurulan ve güya Yargıtay’ın iş yükünü azaltacak olan Bölge Adliye Mahkemeleri’ne gitti, yerel adliyelerdeki şimdikilere göre biraz daha deneyimli elde kalan son tecrübeliler…

Ve Yargıtay’ı kurtaralım derken yeni kurulan Bölge Adliye Mahkemeleri Yargıtay gibi oldu kısa sürede. Artık oradan da dosyalar aylar ve aylar sonra geliyor.

Ne değişti?..

Ne faydası oldu?..

Ne kadar hızlandı yargı ve ne kadar daha doğru kararlar çıkmaya başladı?..

Bunu uygulamanın içinde, adliye koridorlarında olanlara sorun söylesinler.

Velhasıl…

Asıl konumuz bu değildi, giriş yaparken epey uzattık.

Bir iki gün önce açıklandı ve dendi ki: Hakim ve savcı alımlarında yazılı sınavda 70 baraj puanı geri gelecek.

6 Ocak 2017’de bir KHK ile kaldırılmıştı 70 puan barajı.

“Aman aman yapmayın” denmişti, “yürütme organı” duymadı. Yürütme, yargıya bir darbe daha vurdu.

Yazılı sınavda baraj puanının kaldırılması “bilgisel” çöküşün tam da doruk noktasıdır.

Neden kalktı 70 puan barajı, yargıda baraj kalkar mı, zaten mülakatta “adamını bulan, torpili bulan” geçiyor, o halde en azından yazılı sınavdaki barajın kalması ve bilgi açısından biraz daha ince ve hassas davranılmaya devam edilse olmaz mıydı?..

Yargının üzerinden siyaset elini çekmediği sürece yargının hali içler acısı kalmaya mahkumdur.

On yıl önce, yirmi yıl önce, otuz yıl önce, kırk yıl önce de sorunluydu yargı ama hiç bu kadar “deneyim ve bilgi eksikliği” hissedilmemişti.

İki yıl içinde 4440 hakim ve savcı adayı mesleğe kabul edilmiş, içinde bulunduğumuz bu ay bin hakim ve savcı adayı daha mesleğe kabul edilecek. Bunların önemli bir çoğunluğunun avukat kökenlilerden yapılan atamalar da olduğu hatırlanacak olursa atama ve alımlarda siyasi saiklerin hangi derecede etkili olduğu, Türkiye’nin bilinen malumlarından.

Dolayısıyla FETÖ nedeniyle yargıda çok büyük bir kırılma vuku bulmuşken son iki yıl içinde süper genç jenerasyon ve avukat kökenli ama siyasi etkili atamalarla yaklaşık 5500 yeni hakim alımı…

Yargının hangi sorunu giderilebilir ki böyle?..

Yargı, kendisini kendisi tamir etmeli, onarmalı, çalışmalı ve yükselmelidir.

Bunun için olmazsa olmaz şart bağımsız ve tarafsız yargının var olmasıdır.

Sağlanabilirse amenna, sağlanma imkan ve ihtimali yoksa en başa dönüyoruz çaresiz:

Yıktın perdeyi eyledin viran; varayım sahibine haber edeyim heman.”