balikesirim.net'teki yazılarımdan birini okuyan arkadaşım göndermiş şu mesajı:
"yalan söylemekte hırsızlıktır.
başkasının gerçeği öğrenme hakkını çalmış olursun."
haksız değil böyle serzenişte bulunmakta.
lakin kendini iyi tanırım.
çayı, çorbayı çok sever.
ne gerçeği söyler, ne yalanı.
bildiğiniz 3 maymunu, hatta 4 maymunu oynar!
"bilmem, duymam, görmem, bana ne" der hep.
o mesajı bana niye göndermiş anlamadım.
aradım
"ne demek istiyorsun" diye sordum.
"kelik, ördek, kaz, palaz malaz, merkez, körfez" kelimelerini sıralayıp durdu.
ne mütercim, ne müneccimim dememe fırsat bırakmadan
"sen zaviyenişinsin anlarsın" diye kestirip attı.
*
şimdi ben ne diyeyim
iyi de gerçekleri söyleyip yazınca kimse oralı olmuyor ki.
hatta yalanı/talanı, şaklabanı tercih ediyor kimileri.
geçen bir arkadaş eline önü yazılı, arkası boş kağıdı alarak, buna cuk diye oturan kara/beyaz hikayesi anlattı.
seninle de paylaşmak isterdim,
ama o bu şehirde hemen herkesin iyi tandığı arkadaş
kötülerin neden tercih edildiğine ilişkin o örneği anlatmadan önce;
"sakın bunu bir yerde kullanma" diye rica ettiği için ne yazık ki buraya yazamıyorum, tam hikayeyi!
sadece şunu diyeyim;
görünüş her zaman aldatıcıdır.
tıpkı bu elma gibi!
hem ne diyor şair;
ya tam açacaksın yüreğini,
ya da hiç yeltenmeyeceksin.
grisi yoktur aşkın.
ya siyahı, ya beyazı seçeceksin.
*
ey okur
sen zaviyenişin olmasan da
anladın sanırım grinin insanlığa yakışmadığını!
Selâmetle...