Birkaç gün önce Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nce Antalya’da organize edilen eğitim yöneticileri eğitim yönetimi seminer programında “15 Temmuz Demokrasi Zaferi” konulu bir sunum yaptım ve bu sunumda FETÖ vakasıyla irtibatlı olarak Türkiye’deki dinî grupların genel karakteristiğine ilişkin bazı eleştirilerde bulundum.
Eleştirilerimin bir boyutu dinî grupların hemen hepsinin siyasallaşması, siyasi alanda baskı grupları oluşturması, ülkenin genel eğitim politikalarına ayar vermeye çalışması, dinden devşirilen sermayeyi dünyevi (politik, ekonomik) alanlara yatırması ya da kısacası asıl işlerini avukata havale edip üstlerine vazife olmayan işlerle meşgul olmasına dairdi ki FETÖ vakasının karşımıza çıkardığı ağır maliyet de tam olarak bu problemin sonucuydu.
Hitler’e göre bir hareket ne kadar çok makam tesis eder ve mevkii dağıtırsa o kadar daha düşük nitelikteki kişileri kendine çeker ve sonunda bu siyasi askıntılar başarılı bir partiyi öylesine sarar ki başlangıçtaki hareket artık ilk idealistler tarafından tanınmayacak hale gelir.

***

Eleştirilerimin ikinci boyutu dinî grupların hemen hepsinde gözlemlenen teolojik arızalarla ilgiliydi. Bilindiği üzere dinî cemaatlerdeki başlıca sorunlardan biri, herhangi bir grup veya cemaate intisap eden bir bireyin öncelikle kendi beninden vazgeçmesi, yani grup kimliğine katılarak kendi benini bu genel kimliğin içinde eritip yok etmesidir.
Müesses dinî yapılardaki teolojik arızalar ve enfeksiyonların kaynağı temelde bu yapısal sorunla ilişkilidir. Akıl, irade, muhakeme, tercih gibi unsurların lider kültü marifetiyle cemaate devredilmesinin “mankurtlaşma” sonucunu üreteceği şüphesizdir.
Mankurtlaşma konusunda Eric Hoffer’in şu tespitleri çok dikkat çekicidir: “Bir insanı savaşmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniği, o insanın kişiliğini bedeninden ayırmaktan ibarettir.
Diğer bir ifadeyle, onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemektir. Bu işlem, o kimsenin kapalı kolektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla, ona hayali bir kişilik tanımak yoluyla, şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve onun ilgisini henüz var olmayan şeylere kaydırmak yoluyla, onunla gerçek arasına bir perde (öğreti) germek yoluyla, ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek yoluyla yapılabilir.”

***

Bu minvaldeki eleştirilerimiz söz konusu programdaki bazı katılımcılar tarafından yadırgandı ve yüksek volümlü tepkiyle karşılandı. Belli ki bu zevatın cemaat angajmanları vardı. Oysa bizim eleştirilerimiz muayyen bir cemaatten öte, genel çerçevede dinî cemaat ve grupların yapısal özellikleriyle alakalıydı. Daha açıkçası, dinî cemaatler hakkında söylediklerimiz, Mustafa Çalık’ın Türkiye Günlüğüdergisinin 15 Temmuz konulu yeni sayısına yazdığı yazıdaki tespitlerle hemen hemen aynıydı.
Çalık’ın yazısından aktarırsak;
(1) Gülen Cemaati bugün için belki “öldü”, ama bilmeliyiz ki ruhu “istikamet”ten çok “keramet”e meraklı diğer bütün cemaat ve dergâhlarda ve onların “Gassâl elinde meyyit” olmaya can atan müntesibleri arasında kol geziyor.
(2) Dürüstçe çalışıp ter dökerek kazanıp, haysiyetiyle alnı açık, başı dik gezmek yerine herhangi bir kanatlı hayvan gibi havalarda uçmanın hayaliyle eteğine yapışacak mürşit arayan bunca miskinin bulunduğu yerde, “the Cemaat” gider, “another Cemaat” gelir. Gülen gider, yerine başka bir soytarı mehdiliğe soyunur.
(3) Şeyhlerin âlimlerden daha itibarlı ve sözü geçer olduğu bir memlekette, okuyandan çok “zikir” çekenin, düşünüp sorandan çok “rabıta” edenin rağbet gördüğü bir cemiyette ne “Cemaat” biter, ne “Mehdi” biter.
(4) Kâşiflerin, mucitlerin nasıl çalıştığını, nasıl yetiştiğini merak etmeyip de “aktab” ve “agvâs”ın kendilerinden menkul keramet rivayetlerini ezberlemekle mutmain olan Müslüman semtlerinde keşif de olmaz icat da; sonunda “zikirmatik”ler bile Çin’den gelir.
(5) Cenab-ı Allah’ın en büyük nimeti olan aklı küçümseyen, “‘akıl’ı akıl ile iptal etmek” türünden akıl-mantık çatlatıcı aforizmaları dillerine dolayan bilgisiz demagogların “büyük üstad” muamelesi gördükleri bir camiada daha nice “hoca efendiler”in çıkacağını fehmetmemek sadece ahmaklık değil, aynı zamanda mesuliyetsizliktir.