Eskiden köylere ulaşım çok zordu.
Mutedil yağmurlu havalarda bile, Kastamonu’nun anayola çok yakın bir köyüne giderken yolda kalmalarımızı hatırlarım.
Bir de acil durum varsa, büsbütün çekilmez olurdu oralar.
Hastayı gel de yetiştir, imkânları son derece kısıtlı hastaneye.
★
Aradan uzun yıllar geçti.
Aynı köyün yolu asfalt.
Yedi dakikada iniveriyorsun aşağıya.
Şartlar hayli değişti.
Biz evlenirken, köyün yaz-kış kalan nüfusu 200’ün üzerindeydi.
Okulu, öğretmeni vardı.
Bir okul, bir öğretmen bir de imam.
Bir konuda akıl danışmak istediğinde, iki “devlet memuru” hazırdı.
Hele o devlet memurları, 657 kafasında değil de, köyün, köylünün sıkıntılarıyla yakından ilgilenen, çözüm için birlikte kafa patlatan kişilerse, büsbütün güzelleşirdi oralar.
Bizim oralara en fazla zarar veren; 28 Şubat sürecinde köy okullarının kapatılması oldu.
Taşımalı eğitim modeline geçildi, sözde eğitimin kalitesi yükselsin diye.
Öyle bir şey olmadı, kalite yükselmedi, gelenek çöktü!..
Esas gaye de buydu zaten; köy okullarını hızla kapatan zihniyet, köylerden yayılan “geleneksel kültür”ü yok etmek istedi.
İstanbul Sözleşmesi’ne bakın, orada da “gelenek-görenek-adet” adına ne varsa, savaş açma “gayreti”ni göreceksiniz.
Bugün çoğu köyün yolu kaymak gibi ama, köy diye bir şey kaldı mı tartışılır.
Bizim köyde yaz kış açık olan hane sayısı, 3!
Evet, 3!
O üç haneden ikisinin “kasaba”da da uzantısı var.
Zoraki sürdürüyorlar, tarım-hayvancılık ve köy işlerini.
Onlar da yakında kapatır, ondan sonra sen sağ ben selamet!
Köyden koptun, şehirde yaşamak kolaydı sanki.
Bir evden çıkmak zorunda kal da kiralık ev bul, kaça bulabileceksin bakalım.
Bir de, “küreselleşme” akımının getirdiği endişeler var.
Üçüncü dünya savaşı tehdidi var.
Dünya karışıyor, gıdaya erişimin neredeyse imkansız hale geleceği söyleniyor.
Bazıları için köyde ev yaptırmak, ufak tefek de bostan yapmak çıkış yolu.
Amma velâkin, o yol da tıkalı.
Bu işe girenler ya da girmeye teşebbüs edenler, şikayetçi:
“Ha şehirde ev yaptırmışsın ha köyde, adamın iflahını söküyorlar! Daha eve başlamadan dünya kadar kağıt, dünya kadar masraf!”
Bir de tarlan olsa bile, bir köşesine küçük bir ev yaptırman mümkün değil.
Şuraya yaptıramazsın, buraya yaptıramazsın.
Resmi ikâmet adresin şuradaysa yaptıramazsın, filan…
Anlatıp duruyorlar; zor oğlu zor!
Zorlukları aşıp, köye ev yaptırmaya başlayan birine sordum.
Altı garaj, üstü 3 artı 1 müstakil evin kaba inşaatı, 1 buçuk milyon lirayı aşmış.
Tamamlanana kadar 3 milyon yermiş!..
Malzeme fiyatları, işçilik ve nakliye bedelleri gittikçe artıyormuş.
Usta sıkıntısı da varmış.
Her şey sıkıntıymış.
★
Biz köylerde dolaşırken, Bodrum’a dair haberleri de okumuyor değiliz elbet.
Bodrum’da tatil yapmak, Yunanistan adalarında tatil yapmaktan kat be kat pahalı hale gelmiş.
Oralardakilerin derdi bu.
Buralardaki de, “Emekliliğimde köye sık sık gidip gelebileyim. Başımı sokacak küçük bir evim, önünde de bostancığım olsun. Toprakla uğraşayım. Bir şeyler üreteyim. Ürettiğimden ikram edeyim” diye düşünüyor…
Düşünüyor da…
Anasından emdiği sütün burnundan gelmesini göze alması gerek.
Bir başka köyden tanıdık, bakmış ev yaptıramayacak, “Konteynır atayım!” demiş.
Demiş de o da sıkıntı.
Tıpkı eni konu ev yaptırır gibi, ağır şartları var.
Elektrik, su bağlama işleri sıkıntı.
Öyle, bostanımın bir kenarına konteynır koyalım, gaz lambası ile idare edeyim muhabbeti de yok.
Mevzuat hazretleri böyle;
Kanun kapsamında konteyner ev taşınabilir nitelikte olsa da tanım içerisinde muvakkat (geçici) yapı sınıfına giriyor. Bu nedenle bahçenize, arsanıza veya kendi mülkünüz olan tarlaya konteyner ev koymadan önce gerekli izinler için ilgili mercilere başvurmanız gerekiyor.
★
Başvur, izinleri al…
Proje mroje…
Ufacık konteyner ev bile 500 bine!
★
Birileri şehirde yaşamamızı istemiyor.
Köye de engeller koyuyor.
Kasabada yaşamak derseniz; inanın bizim Kastamonu Araç’ta bile yeni dairelerin fiyatları uçmuş, kiralar da hızla tırmanıyor?
Ne yapsın bu insanlar?
Vatandaşa küçük hava delikleri açılsa, olmaz mı?
★
Vatandaş fırsat buldukça köyüne gidebilse…
Orada toprakla uğraşabilse…
Bir şeyler yetiştirebilse…
Gelenekten kopmasa…
İyi olmaz mı…
Bu “geleneksel oylarla” bugünlere gelen siyasetçiler için de iyi olmaz mı?