13-14 yaşlarında olmalıyım…
Birileriyle tanışınca “Birader nerelisin, memleket neresi” diye sormayan,
Yolda çalışanları görünce “Kolay gelsin” demeyen,
Bir dükkâna girdiğimde “Hayırlı işler” dilemeyi aklından bile geçirmeyen vurdumduymaz biriydim.
Etrafımda yaşananlara pek dikkat etmezdim.
Ne oluyor ne bitiyor beni ilgilendirmezdi.
Gençliğin getirdiği bir umursamazlık içindeydim.
Zamanla, sürekli akan suyun kayayı usulca şekillendirmesi gibi sivriliklerim de törpülendi.
Yaş aldıkça insan, bu küçük ama anlamlı sözlerin ne kadar önemli olduğunu anlıyor…
Artık birileriyle tanışınca “kimlerdensin”den başlıyor, soy ağacına kadar soruyordum.
Sokakta iş yapan birilerini gördüğümde -kolay gelsin- demeden geçmiyordum.
Bir dükkâna girdiğimde selam verip -hayırlı işler- demeden çıkmıyordum.
Çayımı getiren kahveciyle hasbihâl etmeden duramıyordum.
Yaşlı komşumun elindeki torbaları taşıyıp, yükünü hafifletmek istiyordum.
İçimden geliyordu.
Olmuyor başka türlüsü, yapamıyordum.
Böyle yapmak gerektiğini düşünüyordum.
Size bir sır vereyim…
Eğer böyle yapmazsam, sanki Susurluk bana, "Burada yaşama ayrıcalığına sahip biri olarak başka türlü nasıl davranabilirsin?" diye hesap soracakmış gibi geliyordu.
İnsanların değil ama “şehrin küseceğini” hissediyordum.
Şehir küser mi?
Susurluk’sa o şehir küser.
Duygusaldır bu şehir.
Biraz yalnızdır.
Balıkesir-Bandırma arasında, iki arada bir derede kalmıştır.
Ne birine yakındır ne diğerine uzak…
Ve hep bir şeyleri bekler gibidir.
Bazen garda tren beklerken durdurur zamanı.
Bazen Adaş’ın kahvehanesinde, ince belli bardakta tüten buharın içinde kaybolur.
Bazen, Susurlukspor maçlarının yankısı yükselir maziden,
Bazen de Garajda mola veren otobüslerin telaşına karışır bu şehir…
Yolcular gider ama Susurluk hep yerinde kalır, bekler…
İnsanları gibidir Susurluk; sıcak, samimi ama içine kapanık…
Kimseye yük olmak istemeyen, kendi yağında kavrulmayı bilen…
Kimi zaman ayran köpüğünün dudaklarda bıraktı izdedir.
Kimi zaman pide kokusunda saklanır çocukluk hatıraları.
Kimi zaman da bir klarnetin ezgilerinde gizlenir yaz akşamları düğünlerinin coşkusu…
Bu şehir, yaşanmışlıkları içinde saklar.
Öyle herkese açmaz kendini ama anlayan bir yürek bulursa anlatır da anlatır…
Ya kimse anlamazsa…
Ya insanları birbirine selam vermeden yürürse…
Ya hâl hatır sorulmazsa…
Düşene yardım eli uzatılmazsa…
Gurbette yaşayıp düşmezse aklına…
Hele bir de çocuğuna, yaşlısına, engellisine sevgiyle bakılmazsa…
İşte o zaman küser Susurluk…