Eğer, çekirdeğin siyahına kara gündöndü, alasına çakır çekirdek diyorsanız,
Bir sokak düğününe katılıp, elektro saz eşliğinde oynadıysanız,
Hidayet Güneş’in Garaj Kahvesinde bol köpüklü ayranla karışık salçalı tost yediyseniz,
Simitçi Ethem’den çıtır çıtır bir simit aldıysanız,
Stüdyo Hülyam’da çekilmiş siyah-beyaz haftalık bir fotoğrafınız varsa,
Hafız Hakkı’dan bir mevlit dinlediyseniz,
Tatlıcı Ali’de turşu suyu içip, Şekerci Nejdet Atay’da şeker, Edip Pastanesinde keşkül, Dondurmacı Ramiz’de külahta dondurma yediyseniz,
Hıdırellezlerde Çaylak’a pikniğe gittiyseniz,
Hatap köprüsünden geçip, Kocadere’de yüzüp, söğüt dallarından düdük yaptıysanız,
Üzerinde Akın Koop yazılı kırmızı Ford minibüslerle Balıkesir’e, Bandırma’ya gittiyseniz,
Çiçek Lokantasında kelle çorbası içip, Aşçı Hilmi’de kuru-pilav yediyseniz,
Sümerbank’tan ayakkabı, Küçük Hayri’den pantolon, Tuhafiyeci Ziya’dan gömlek aldıysanız,
Tahta panolarda asılı film afişlerine bakarak, Zevk Sinemasında, Şeker İş’de, Meramses’de film izlediyseniz,
Zevk Sinemasının önünde, Tommiks, Teksas, Zagor gibi çizgi romanların üzerine ayakkabı cilası sürüp, kadifeyle parlatarak üzerine 25 kuruşluk madeni paralardan atış yaptırdıysanız,
Fotoğrafçı Bedri Hoca’da karışık kaset doldurttuysanız,
Bir 19 Mayıs töreninde, şehir stadının çimlerinde fotoğrafınız varsa,
Susurlukspor’un efsane futbolcularından en az birisini hatırlıyorsanız,
Pakol’dan çerez alıp, parkta tahta sandalyelerde, ince belli bardakta çay içtiyseniz,
Garajda minibüs beklerken Cesur Usta’da, Karababa‘da, Şeref Ulaş’ta karnınızı doyurduysanız,
Köfteci Fikri'de, Niyazi’de Hayati’de köfte yediyseniz,
Seyfi Usta’nın orman kebabından tattıysanız,
Terzi Arif Boran’a bir takım elbise diktirdiyseniz,
Ayakkabıcı Hüseyin’de ayakkabınıza pençe yaptırdıysanız,
Totocu Kazım’a bir spor toto kuponu yatırdıysanız,
Ahmet Eroğlu’dan Milli piyango bileti aldıysanız,
Doğanlar Düğün Salonunda, Bağlıklar Düğün Salonunda en az bir düğüne gitmiş, klarnet ve davul eşliğinde oyunlar oynayıp, halaylar çekmişseniz,
Orkestra Asiller’in solisti Ahmet Çağıran’dan In Zaire şarkısını dinlediyseniz,
Seyfettin Gülser’in pastanesinde buluştuysanız,
Canınız Yalı gazozu çekiyorsa,
Kahverengi kuşaklı 302 Mercedeslerle Şeker Fabrikasına gezmeye gidip, düğün salonunda çay partisine katıldıysanız,
Evde yaptığınız yemekleri bir akşam üstü parkta havuz kenarında ailece yediyseniz,
Kaymakamlık kupalarında stada gidip, mahallenizin takımını desteklediyseniz,
Selahattin Altınbaş’ın şarkılarını biliyorsanız,
Panayırları hatırlıyorsanız,
Dayıoğlu’nda bilardo oynadıysanız,
Sıcak yaz akşamlarında parkta oturup çay içmek sizin için olmazsa olmaz ise,
Muzaffer Bağırgan’dan gazete aldığınız günler aklınıza geliyorsa,
Ramazan aylarında Top Bayırında atılan iftar topunu heyecanla beklediyseniz,
Rapay’ın yaptıklarına şapka çıkarttıysanız,
Eti Kasaplar Hali’nden, balığı Balıkçı Mehmet’ten “Bandırma’dan çok taze” aldıysanız,
Tahta tekerlekli at arabalarında “Susurluk’ta Kamil Ertaş” yazdığını gördüyseniz,
Esnafın dükkândan ayrılırken, açık bıraktıkları kapının girişine ters konan tahta sandalyeleri hatırlıyorsanız,
Şeker Fabrikasından şehrin üstüne sinen küspe kokusunu içinize çektiyseniz,
Ve hepsinden önemlisi…
"Susurluk" deyince gözleriniz parlıyor, içiniz rahatlıyor, gönlünüz ferahlıyorsa,
İşte o zaman “Susurlukluyum” diyebilirsiniz...