Anadolu'da gazetecilik yapmak, hakikati yazmak zor.
Hatta zor ötesi bir durum.
Yazdığınız haber, yaptığınız yorum, çektiğiniz görüntü birilerini rahatsız ediyorsa, sağlı-sollu psikolojik baskılara maruz kalabiliyorsunuz.
Kimi anlar tanatofobi içerisinde kendinizi bulabiliyorsunuz.
Tıpkı Balıkesir'de güpegündüz işlenen cinayetle ilgili yapılan haber ve paylaşımlar sonrasında yaşanan gariplikler (!) gibi.
Bir çok arkadaş yaptıkları haberleri sessiz/sedasız kaldırdı!
★
Önce şaşırdım,
ardından bir meslektaş beni de arayıp, "abi sende kaldırırsan iyi olur, biliyorsun ki ortalık yanki ve müptezel dolu, ben şahsen bir haber için kendime zarar gelmesini istemem" demesiyle acı gerçekle yüzleşiyordum bir kez daha.
Evdekiler de telefon görüşmelerindeki konuşmaya şahitlik ediyordu. "Başına iş açma" demelerine fırsat vermeden sesimi yükseltince odalara dağılıştılar!
★
Belki de onlar haklı.
Biliyorlar çünkü gerçekleri yazmakla, kent için kafa yormakla günlerin ziyan zebil tüketildiğini.
Gelgelelim bizler için artık çok geç.
Atalarımız boş yere; "İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur" dememiş.
Fıtratımızda olmayan, ama başkalarının kolaylıkla yaptığı işleri bizler de yapmasını bilirdik, ama o vakit "şarlatan" tayfasının pespayeleri olurduk.
★
Arkadaşın telefonu, gelen mesajlar, bizimkilerin söylemek istedikleri ve kaldırılan paylaşımları düşünürken, bir ara, gözlerimin önüne Cihan Hayırsevener geldi, geçti.
Kalleşçe pusu kurup öldürmüşlerdi Cihan'ımızı.
Tek suçu, hakikati yazıp paylaşmaktı.
Öldürülmeden bir kaç gün önce görüştüğümüzde; "bir kalleşlik seziyorum Ramazan" demişti.
Ardından algı operasyonlarıyla kendilerini masum, Cihan'ı suçlu çıkarmaya çalışmıştı katil tayfası. Şahsımı da hedef gösterip, Cihan'ı öldüren tetikçiyi bizim azmettirdiğimizi söyleyecek kadar arsızlaşmışlardı.
★
Ne güzel bir dünya değil mi?
Gerçekte suçlu kendileri olduğu hâlde başkalarını suçlayanların çoğaldığı, toplumsal çürümeye doğru hızla yol alınan dönemlerdeyiz.
Arsızın güçlü olduğu yerde “haklı” suçlu olurmuş!
★
Anadolu'da hangi koşullarda gazetecilik yapılmaya çalışıldığının daha net anlaşılmasına dair bir örnek daha vermek isterim.
Balıkesir'de kendisini Alman profesör ''Hans Van Aiberg'' diye tanıtan şarlatanın teki vardı.
Yaklaşık 20 yıl öncesi ''Dini duyguları istismar ederek, nitelikli dolandırıcılık yapmak'' suçlamasıyla tutuklandı.
Haber gazete ve televizyonlarda yer aldı. Bu “şarlatan” haberler için “beni toplum nezdinde rencide ettiler” diye meslektaşlarımıza dava açmıştı.
Merkezi İstanbul'daki böyük gazetelerdeki haberler “halkın haber alma hakkı” kapsamında değerlendirilirken, aynı haberi, hem de daha hafif cümleler ile kullanan yerel gazetelerdeki arkadaşlar ceza almıştı.
Bir benzeri olayı bizzat ben yaşadım. Balıkesirli saygısız bir siyasetçiye “densiz” diye yazdım.. O vakitler Hürriyet'te yazan Fatih Altaylı da aynı isim için aynı ifadeyi, “adına tuvalet yaptırılacak kişi” eklemesiyle kullandı. Birimiz Balıkesir'de ceza alırken, diğerimizin cümleleri İstanbul'da “basın özgürlüğü” kapsamında değerlendirildi.
★
Kağıt üzerinde onlar da gazeteci, taşradaki bizler de gazeteciyiz.
Gel gör ki, annemin; “herkes kendini kurtarır, olan sana olur.” tarihi uyarısı o günden bugüne geçerliliğini hiç yitirmedi.
Böyle bir tabloda gazetecilik yapmaya, gerçekleri halka duyurmaya çalışmak için “ahmak” olmak lâzım.
Ne kadar acı verici değil mi?
Esasen gerçeğin peşinde yürümek, hakikati konuşmak takdir edilesi bir davranış biçimi olması gerekirken, “aptallık” gibi algılanıyor ve “suç” görülüyor!
Oysa;
“Onca kötülüğün hakimiyet kurduğu bir dünyada, iyi olmayı seçmek bir isyandır; birçok insanın sandığı gibi ahmaklık değil.”
O vakit, ahmaklara selam olsun!
★
Ez cümle;
Anadolu'da gazetecilik yapmaya çalışan, hakikat savunucularının Allah yar ve yardımcısı olsun.
Hele ki şarlatanların el üstünde tutulduğu,
İstanbul ve Ankara gazetecilerinin burnu kanadığında ortalığın ayağa kaldırıldığı,
Anadolu'daki meslektaşlarımızın neredeyse yok sayıldığı bir dönemde Rabbim onları korusun!
★
Bu arada, şunu da ekleyeyim;
Ölen arkadaşı yakinen tanırım. Böylesine kalleşçe ölümü hak eden biri kesinlikle değildi. Sessiz, sakin, kendi halinde ve gözü ailesinden başkasını görmezdi. Allah rahmet eylesin, geride kalanları bizim de emanetimizdir.
Ayrıyeten olayı kısa zaman diliminde aydınlatıp suçluları adalete teslim eden Balıkesir Polisine de teşekkür ediyorum.