Adaylar arzı endam etti. Konvoylarla parti binalarına gelip aday adayı olanları gördük. Arabalara gömülüp camdan kasım kasım kasılıp el sallayanlara rastladık. Kim bilir içlerinden hangi duygular geçiyordur. Keşke partilere değil de bunlara oy verebilsek.

Ne garip karpuzu bile duyduğumuz, işittiğimiz ve kendi deneyimiz olan yöntemlerle, elimize alarak, dokunarak, bir iki tıklayıp, dinleyip, tartarak seçiyoruz.

Karpuzcu:

Kesmece bunlar, kan kırmızı, tatlı, sulu!” diyor.

Belki sizin de aklınıza bir türkü düşüveriyor ki benim bir değil birçoğu düşüyor. Örneğin bunu hiç duymamışsınızdır:

“Karpuz kestim sulandı / Yedim midem bulandı. Çirkinlerden birisi, Hep peşime dolandı….”

Tam bu günlerin karpuz pazarına uygun değil mi, hem sulu, hem mide bulandırıcı, çirkin ve yapışkan. Seçiminiz bitip tartının kefesine koyana kadar.

Kimi karpuzlar, henüz tartılmadan bir kasete takılıp düşer parçalanır, çekirdekleri bir yana, kabukları bir yana saçılıverir. Oysa, ne süslü bir sofrayı, altın kaplama tabakları, çatal kaşığı, altın kaplama tuvaleti hayal etmişti.

Hayal bu, kısmet bu. Nerede başlar, nerede bitir, nasıl biter?

Karpuz kestim sulandı / Yedim midem bulandı / Kırılası kollarım / İnce bele dolandı…” İnce bele alışınca aklına öyle bir yer eder ki, ölümüne kadar yakandan düşmez: Vasiyetinize iliştiriverirsiniz:

Çay öğünde karpuzlar / Uruldum yaram sızlar / Ben bu dertten ölürsem, / Mezarım kazsın kızlar.

“Kapuz kestim yiyen yok. / Halin nedir diyen yok / Öyle bir yâr sevmişem / Gözün aydın diyen yok.”

Karpuz kestim kan gibi / Uzandı urgan gibi / Benim bir sevdiğim var / Kınalı kurban gibi ”

“Karpuz kestim kırmızı / Şu gelen kimin kızı / Gerdanında ”ben” i var / Sandım seher yıldızı…..”

Elbette karpuzun erkeğini, dişisini de ayrıma yeteneğinizin olması gerekir. Şimdi içinizden “Haydaaa! Karpuzun erkeği dişisi mi olurmuş?” diyeceksiniz. Olur olur. Bal gibi olur. Anlatayım; Uzun ve oval olan karpuzlar erkek, daha minik ve yuvarlak karpuzlar ise dişi olarak bilinir. Erkek karpuzlar sulu, dişi karpuzlar ise tatlı olur. Ya! Anladınız mı argoda “Karpuza bak karpuza” diye söz atmaları ve ağız tadının bilinişini.

Geçmiş yıllarda bağlı bulunduğum yayın evi, çocuk kitapları yazmamı istemişti. Meyvelerle ilgili bir kitap gerekebilir diye, sağdan soldan bulduğum çocuk şiirlerini stok etmeye başlamıştım. Karpuz içinde bir manzume almışım:

Çocuk Karpuz:

“İnce, kalın kabuğum / Koyu yeşil ve parlak, / İriyim, şeklim ise / Oval ya da yuvarlak. // Gelişebilmem için / Gereklidir bol sıcak. / Bünyemdeki suyumdur / İdrarı artıracak. // Sevilen bir meyveyim, / Yiyeni serinletir, / Çeşitli cinslerimi / Çiftçilerim üretir. // Yetişir yenidünya / Tekirdağ ve Bursa'da. / Kan kırmızı rengi var / Kabuk yeşil olsa da. // Koyu yeşil kabuklu, / Leziz olan bir karpuz, / Bir başka çeşidimdir / Adı ise karapuz. // Alaca karpuz da var / Renk pembe, iri yarı. / Yetiştirildiği yer / Diyarbakır civarı. …”

Yazının başında aday adaylarından söze başlamıştım. Liyakate vurgu yapmıştım. Bilmiyorum şu atasözünün bir ilgisi var mı: “Karpuz kökeninden büyür.” Varın siz düşünün. Ben araya birkaç atasözü, deyim sıkıştırıvereyim:

“Bir koltuğa iki karpuz sığmaz”

“Nereye gidiyorsun daha karpuz kesecektik.”

“İş bilmez gelin karpuzu ortasından kesermiş.”

“Karpuz kabuğunu görmeden denize girme.”

“Eşekten düşmüş karpuza dönmek.”

Unutmadan aday adaylarına bir önerim olsun: “Ayağının altına karpuz kabuğu koymak,” deyimini hiç unutmayın, kendinizi koruyun: