Bir tarihlerde  Kral Faruk’un ülkesi olarak bilinirdi Mısır…1517’den itibaren asırlarca Osmanlı egemenliğinde kalmış topraklar, 1882 ‘de İngilizlerin idaresine  geçmişti, bildiğiniz gibi. 20 nci yüzyılın filan tarihinde Kral Faruk devrildi. General Necip sonrasında, Cemal Abdünnasır ve sonrasında da bugünkü Hüsnü Mübarek dönemlerini yaşadı bu ülke…

Şu günlerde ise, ülkenin  nice kentinde, yüz binlerce, milyonlarca Mısırlı Mübarek’e seslenmekte.  Defol,  diyerek..Oyun bitti diye pankartlar göstererek..Mübarek  adlı ve 30 yıldır iktidardaki Başkan , eylül ayında yapılacak seçimlere kadar bir anlamda izin istiyor Mısır halkından. Ve bir daha aday olmayacağını söylüyor.

Mısır’ın dostu gibi devletler de bir yandan konuşuyorlar.

Halkın sesine kulak verilmeli… gibi cümlelerle.. Böyle konuşanlardan biri ise, Türkiye Başbakanı, sayın Tayip Erdoğan.. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, Mübarek’e yönelik sözleri, Mısırlıları sanki mest etmiş gibi. Çünkü, sayın Başbakanımız Mübarek’e seslenirken,  halkın sesine kulak ver Mübarek,  demekte. Mısır halkı ise, Başkanlarına  defol  diye bağırıyor.

Nasıl anlamalıdır acaba bu seslenişi?

Mısırlılardan yana mı, yoksa  Mübarek’i uyarmak biçiminde mi ?

Ancak, başka ülkelerin de  lider isimleri aynı biçimde konuşmakta. Mısır halkının sesine kulak verilmesini istemekte.

Demek, halkın meydanlarda toplanıp bir şeyler söylemesine hemen kızılmamak gerekiyor. O meydanları dolduran on binlerin  söyledikleri önemseniyor…30 yıllık bir döneme bir anlamda başkaldıranların meydanlardan seslenişine haklılık tanınıyor…

Elbette bir Ülke Başbakanının, bir diğer dost ülkenin 30 yıllık başkanına,  halkın sesine kulak ver demesi çok önemli bir olay. Her ili ülkenin de belki tarihlerinde yer alacak sözlerdir her cümle. Ancak, bu güzel ya da haklı , ya da uyaran sözlerin sahiplerinden;sayın Başbakanımızın sivil direniş çağrılarına kızması, bağırıp çağırması  ve böyle sözler kullanmanın  eşkıyalık  olduğunu savunması ne kadar değer bulmuştur acaba?

Sonra, o  sivil direniş  çağrılarında söylenenler nedir de ,  eşkıyalık  yakıştırılmaktadır?

” Ey ahaliii.. elinize kazma kürek, balta  sopa,. Tüfek ya da ne bulursanız onu alıp direnin “  diyenler mi türemiştir, öyle kişiler köşe bucak dolanıp halkı mı kışkırtmışlardır da,  eşkıyalık dile dolanılmıştır?

Kiminin elinde silah, kininin elinde pankart, kiminde bayraklar olan milyonlarca Mısırlı meydanlarda haykırmaktadır  defol diyerek, ülkeyi terk et diyerek.

Ve sesler yükselmektedir Türkiye’den, defol dedikleri adama öğüt veren, sokaklara dökülmüş halkın söylediğini dinle,  gibi sözcüklerle.

Mısır’da  ileri demokrasi’nin olmadığı, sokaklara dökülenlere bakılıp söylenecek elbette. Oysa, güzelim ülkemizde,  ileri demokrasi var ve kimsecikler sokaklara dökülmediği halde, sivil direniş sözcüğünden ürküp- korkup,  eşkıyalık yakıştırmaları, şikayetleri var..

İleri demokrasilerin  kuralı mıdır acaba, olmamış, başlamamış, düşünülmemiş hareketleri kınamak, ya da onlardan korkmak?

*******************

 Bu da “ İleri Gazetecilik” dersi

Kendini, Balıkesir basınının amiral gemisi diye anlatan / tanıtan  Yeni Balıkesir’in dünkü sayısının 7 gündem adlı sayfasındaki bir yazıda şunlar anlatılıyor özetle..  Balıkesir Valisi’nin karne dağıttığı okulun bir sınıfındaki öğrencilerin çoğu Galatasaraylıymış. Haberi hazırlayan muhabirin yazısını efsane  diye belirtilen Bay Emin Buldan görüp, küçük bir değişiklik yapmış. Muhabir , düzeltmeyi yapan Efsane gazeteci’ye sormuş, “Efendim,  Vali bey’in anketinden Cimbom çıkmıştı, siz Fenerbahçe çıktı diye yazmışsınız.”

Şöyle  gelişmiş bundan sonrası:

“ Patron her zamanki  gibi,  yine sakin ve kararlıydı. Olsun,Vali Bey  tekzip ederse düzeltiriz.”

Efsane’nin bu yanıtı üzerine  çalışanların hepsi kopmuşlar,

Kopmuşlar  demek ne anlamdaysa…

Bilerek, isteyerek, hesaplayarak   yanlış  yazılacak, eğer  tekzip edilirse,  düzeltilecek, bunun adı da  gazetecilik olacak…

“Hepimiz koptuk” diyen genç gazetecilerin, kendilerine layık görülen böyle bir dersten (!) yüzleri ne kadar kızarmıştır acaba?  Biz de bunu merak ediyoruz şimdi.