Şu hâlimize bir bakınız lütfen…
Toplumun bütün katmanları sadece hayat pahalılığını ve durmadan yükselen dövizi konuşuyor. Zengini de yandık diyor orta hâllisi de fakiri de! Herkes ekonomistlere taş çıkartıyor kendince. Köydeki çobana kadar kendini uyanık zanneden her kesimden insan bankalardan düşük faizle kredi çekip döviz, altın satın almış, alıyor!
Heyhat ki ne heyhat!
Gerçekte elli bin lira bile vermeyeceğimiz bir tenekeden aracın fiyatını üç yüz bin liraya çıkarmak nasıl bir ahlaksızlıktır? En fazla üç yüz, dört yüz bin liralık bir nevi mezarlığı andıran daire fiatları nasıl 3 milyon liraya çıkarılır? Allah aşkına dolar yükseldikçe yirmi senelik dairenin fiyatı neden üç katına çıkar? Peki ya kirası? Bu yirmi senelik binanın dolarla ne alakası var?
İğneden ipliğe her ne varsa neden on katına çıkar?
Bu çapulculuktan hiç kimse gerçekte hayır görmeyecek. Herkes kendi malını uçururken aslında ülkemizin hayat şartlarını da uçuruma doğru sürüklüyor. Bu gidişle toplum olarak hep birlikte sürüneceğiz. Kendisini "Titanik" zannedenler de batacak! Onlar da iflah olmayacak…
Birileri bu büyük vurgunlarla aslında ülkeyi kaosa sürüklemeyi amaçlıyor ve ne yazık ki gözünü para hırsı bürümüş birtakım kesimler de gaflet içinde güçleri nispetince onlara eşlik ediyor! Düşman cesur ve cüretkâr, sözde dostlar ise cehalet ve gaflet içinde dövize yüklenerek geniş kesimlerin ekmeğini, tuzunu, soğanını çalıyorlar…
Toplum olarak artık bir kısır döngünün içine girmiş bulunuyoruz. Bu sarmalın içinden ancak devletin çok ciddi bir müdahalesiyle çıkabiliriz. İnsanlar öyle acımasız öyle kurnazca hareket ediyorlar ki bu gidişat bizi asla hayra götürmez…
Bu nasıl bir insafsızlıktır?
Vatanını seven, milletini seven bir insan bunu ülkesine nasıl yapar? Göz göre göre ülke sonu bilinmez bir noktaya doğru gidiyor! Oysa hepimiz aynı gemideyiz!
Maalesef ülkemizin sosyolojisi öyle değişmiş ki on yıl önceki Türkiye değiliz artık! Haram, helal, şükür, elindekiyle yetinme gibi değerlerimiz öyle aşınmış, öyle dejenere olmuş ki gördüğümüz, tanık olduğumuz hakikatler ürkütüyor, canımızı yakıyor!
Rahmetli Abdürrahim Karakoç, “Çarpık Çağ” şiirinde bu çürümüşlüğü bakın nasıl anlatıyor:
“Zorbaya rüşvettir nurol-çok yaşa
Mabutlar, kıbleler değişti haşa
İnsanın kâğıda, demire, taşa
Secdeye vardığı çağda yaşadık!”
Kâğıt, demir, taş…
İnsanlar, ne yazık ki sırf bunları elde etmek için çıldırmışçasına her yere saldırıyor! Ölüm unutulmuş, ahiret hayatı unutulmuş, insanlık değerleri unutulmuş, vatan mefhumu unutulmuş, yarınlar unutulmuş, devletin bekası unutulmuş!
Bunlara şahitlik etmek, bu çağı yaşamak ölümden betermiş meğer!
Ancak birileri döviz arttıkça sevincinden dört köşe!
Bu durumdan menfaat devşiren kesimler, bilsinler ki olmadık stoklarla, zamlarla, fahiş fiyat artırımıyla ekmeğinden, aşından çaldıkları dulun, yetimin, yoksulun, mazlumun vebali mutlaka gelip yakalarına yapışacaktır. Haklı hakkını almadan bu dünyadan gidemeyecekler!
Devletin de özellikle sabit ve dar gelirli geniş kesimleri koruması, bir süreliğine denetimlerini daha da sıklaştırıp bu insafsızlara, aç gözlülere iyi bir gözdağı vermesi gerek! Özellikle de düşük gelirli vatandaşların hâli pürmelalini koruyup gözetlemek sosyal devletin görevidir.
Elbette bir gün bu zor günler bitecek… Ancak tarih bu günleri şöyle not düşecek:
-İnsanlık çıldırmıştı!