Belediye seçimleri yaklaşıyor, adaylar yavaş yavaş aday olmanın yollarını partilerinde aralamaya çalışıyor. Siyasi partiler de bir süre sonra adaylarını belirleme sürecinden sonra adaylarını açıklayıp çalışmaya başlayacaklar. Tam da bu sırada Belediye Başkanı, Belediye Meclisi Üyesi nasıl ve kim olmalıdır sorusunu aralamak, dolayısıyla siyasetçi profili üzerine düşünmek ve bu düşünceleri paylaşmak zamanıdır.
Siyasetin temel sorunlarının aslında son derece basit çözümler gerektirdiğini siyasetin dışına çıkınca fark edenlerden birisiyim ben. Bir süre siyasetin içinde olduktan sonra dışına çıkarak siyasete yeniden bakmanın avantajı ve değerini yakından biliyorum.
Çözüm insanın kendi içine, kalbine, gönlüne doğru yaptığı yolculuğun her adımında gizli aslında.
“Tasavvuf mensubu her derviş, "Allah ile her an birlikte olma idrakini kazanmak için kalbini yoğurma", “Kalbinde Allah’tan başka her şeyi tasfiye edip arındırma” derdinde olan insandır. Dervişin hayatının diğer tüm alanları, bu ana gaye etrafında örgülenir
Bu nedenle bir sufinin, bir dervişin, her insan gibi, ülke ve şehir yönetimi ve ülkenin nereye gittiği ile ilgilenmek anlamına, siyasetle ilgilenmesi gerektiğine inansak da, siyasetle ilgilenmeye can attığını düşünmek tasavvufu bilen birisi için mümkün değildir.
Ancak , ülkemizin, şehrimizin, dünyamızın haline ve elbette siyaset sahnesine baktığımızda "Keşke siyasi alana insanlar, gerçek bir dervişlik eğitimi alarak girebilseler" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Yani insanlar, kalplerini yoğurarak, kalplerini mal, para, şöhret, makam vesair dünyevi hırslarından, zaaflarından arındırarak, hayatlarının merkezine, “Her an Allah'la birliktelik-Her an Allah’ın huzurunda olma” idrakini koyarak siyaset yapabilseler mükemmel bir siyasetçi profili ortaya çıkardı.
Nedir tasavvufi eğitim ya da tarikat terbiyesi neyi amaçlar?
Buna tasavvuf dilinde “seyrü süluk” denir. Yani “Yaratan'a vuslat yolculuğu.”
Bu, bir şahsiyet süzme sürecidir .
İslam dilindeki ifadesi, "tezkiye, tasfiye"dir.
"Ben"in yönelişlerini sağlıklı hale getirme eylemi.
Mesela, kibirden, hırstan, ucb'dan (yani kendini beğenmekten), riyadan, tul-i emelden, kişisel anlamda uzun hesaplar yapmaktan, kula kulluktan, mala mülke tapınmaktan, evladü ıyal tutkusundan arındırmak...
Hayatın tüm safhalarına, “bir gün Allah'ın huzuruna çıkılacağı ve her anın, her fiilin hesabının verileceği” bilincini yerleştirmek, “her anımızın her yaptığımızın ilahi kameralar tarafından kayıt altına alındığını ve mahşer günü “işte hayat filmin seyret” denileceğini bir an unutmamak ve o "huzurda bulunma" bilincini, hayat disiplini haline getirmek.
Hiçbir adımda, fiilde ve sözde; Allah'ı ve hesap gününü unutarak "Gaflete düşmemek." O "Huzur"a taşınacak hayat kitabının savunulabilir nitelikte olmasına özen göstermek.
"Allah'ı görüyormuş gibi yaşamak." Allah'ı unutmamak.
Kalbi ve dimağı, putlardan, tüm güç odaklarının etkisinden arındırmak, sadece Allah'a bağlanarak gerçek hürriyete kavuşmak.
Böyle bir kişiliğin siyaset yaptığını, Belediyeyi, devleti yönettiğini düşünün.
"Allah beni görüyor" bilincini kuşanan bir insan yalan söyleyebilir mi, hakaret edebilir mi, zulüm edebilir mi, baskı uygulayabilir mi, zimmetine bir şey geçirebilir mi, evladü ıyaline özel muamele yapar mı, kamu malının yanlış kullanımına izin verir mi? Bu soruları, bir insan kişiliği bakımından kir telakki edilebilecek her şey için sorabilirsiniz.
Belki, buradan baktığınızda, "Günümüz şartlarında, böyle bir insan siyaset yapabilir mi" sorusu bile sorulabilir. "Siyaset bu kadar temizliği kaldırabilir mi?"
Evet, günlük siyaset içinde kirlenmeyle o kadar iç içe geçtik ki, farklı bir siyasetçi ve siyaset tipi düşünemez hale geldik.
İslam'ın ikinci halifesi Ömer bin Hattab, vefat ederken "Yerine oğlunu aday göstermek istemez misin" diye sorulduğunda, "Bir evden bir kurban yeter" cevabı vermişti.
Hz.Ömer, Hazreti Peygamber'in rahle-i tedrisinde gönül terbiyesi görmüştü.
Hz.Ömer, taşıdığı yükü, Mehmet Akif'in mısralarına yansıyan şekilde şöyle anlatmıştı: "Ömer, Ömer nasıl aldın bu barı (yükü) sırtına sen?!."
Zor bir şeyden söz ettiğimizin farkındayız.
Ama, "hiç olmazsa" diye başlayan cümleler kurulabileceğini düşünüyoruz.
Bizim siyasetimiz için böyle bir okul var mı? Eğitim kurumlarımız herhangi bir kalp eğitimi veriyorlar mı? Tekkeleri, zaviyeleri kapattık. Bu alanda da hala geleneği sürdürme çabasında olanlar olduğu gibi gecekondular da oluştu maalesef.
Siyasette de toplumda da kişiliklerin savrulduğu bir hengame yaşamamız “kalp eğitimi” eksikliğimizdir aslında....
Şimdi sormak isteriz, siz de daha erdemli bir siyaset için, siyasetin tam da merkezinde, tepeden ayağa herkesin gelip ders göreceği bir "Kalp okulu" eğitimini gerekli görmez misiniz?
Şehrimizde ülkemizde yaşadıklarınızı hatırlayınca yerel seçimlerin yaklaştığı günlerde bir seçmen olarak diyorum ki: Lütfen adaylarınızın kalplerine iyi bakın…Biraz olsun kalp eğitimi almış, arada sırada kalbini avucunun içine alıp, insanlar arasında utanmadan dolaşma kaygısı taşıyan insanlar olsun. İçinde bir kalp bulunduğunun ve o kalbin “Nazar gah-ı İlahi” olduğunun farkında olan insanlar olsun. Yaratan'la ve ilahi adalet ortamı ile ilişkisini koparmamış insanlar olsun.