Bugün “neydi o eski bayramlar” diye aklınızdan geçirip şimdiki bayramların tadının kalmadığından yakınıyorsanız…

Üstüne bir de, “bütün güzel, harika, iyi şeyler geçmişte kaldı” diyerek hülyalara dalıyorsanız…

Bu konudaki fikriniz sabitse, baştan söyleyeyim; yazım keyif vermeyebilir.

Yok, “niye öyle olsun ki...” diye merakınızdan okumayı sürdürürseniz sizi temin ederim yeni şeyler duyacağınızı vaat ediyorum.

Öncelikle dinin bayramında onlarca Filistinli, İsrail’in zalimce saldırılarıyla katlediliyorsa; din, toplum ve bayramın ilişkisine hamaset yapmadan bakmak zorundayız.

Dinî bayramlara inanç, gelenek ve sosyolojik açılardan bakarsak doğru anlamlandırma imkânı doğar.

İnanç boyutundan ele alınca… İlahiyat Fakültesinde din sosyolojisiyle hayli haşır neşir olduk. Dinin mahiyetine değil, dinin topluma yansıyan yönüne bakmayı önerir bu disiplin.

Din sosyolojisinin penceresinden bakınca “50’sini aşanların anlattığı bayramlardan günümüzde niye eser yok?” sorusuna daha açıklayıcı yanıt verebiliriz.

Toplumla dinin ilişkiye girme biçimi karşılıklıdır. Din, toplumun her yaşam alanında varlığını gösterir. Toplum da dini etkisi altına alır.

Dinin mahiyeti kendi içinde tutarlı olabilir. Dini içinde yaşatan insanoğlu öyle mi?

Bu yüzden din, içinde oluştuğu sosyal ve kültürel ortam dikkate alınmadan inceleme konusu yapılırsa sosyolojik gerçekler doğru tespit edilemez.

Bayram bunlardan biridir.

Bugün onlarca bayram yazısına rastlayacaksınız. Çoğunluğun, (özellikle gelenekçi yazarların) “kapitalizmin esiri olan, modern dünyanın cazibesiyle manevi değerlerini yitiren, inanç ve geleneklerinden kopan, esnetilmiş din anlayışı ikame eden Müslüman…” gibi suçlayıcı ve yargılı dil kullandığını göreceksiniz.

Günümüzün çocuk ve gençleri, yaşları 40’ı, 50’yi aşmış insanların dünyasında yaşamıyor.

Niye onların bayramını yaşasın ki!?

Din ve toplum ilişkisi, insana çok fazla özel alan bırakmaz. İnsan seçimini denge üzerine kurduğu zaman huzur bulabilir.

Dini bir hayat üzerinden ötekine ve yaşantısına tepkiyle kurulan bir yaşam yeryüzü cehenneminden başka bir şey değildir.

Bu durum, ne düşüncenin sahibini ne de karşısındakine rahat, huzur verir.

Bireysel, toplumsal ve ulusların ilişkilerinde bunun iyi ya da kötü örneklerini daima görürüz.

BAYRAMLAR YÜK MÜ?

Gelenek boyutu… Eski bayramları ritüelleriyle / gelenekleriyle bugün yaşatacak hangi şartlar var?

Kentlileşme, genişleyen toplumlarda bireysel ilişkilerin zayıflaması, büyükleri ziyaret etmek yerine cazip tatiller, ulaşım kolaylıkları ve ekonomik imkanların sınırlar ötesi seyahatlere imkan sağlaması, üretim sistemlerinin insana çok zaman tanımaması, bu çağın insanının arzularının değişmesi…

Daha onlarcasını ekleyin.

Bu koşullarda büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmek için bayram gibi bir tercih bugünün insanına cazip gelemez.

Bugünün insanı, geniş cazibe alanı içinde konfor alanını seçerken bayramı “yük” olarak görecektir. Bundan buruk bir suçluluk duygusunu yaşaması bile değerlerden kopmadığının işaretidir.

İNSANLIĞIN KIYAMETİ

Dinin, toplumların düzen kurmasında ne kadar dayanaksız bir argüman olarak kullanıldığına dair tarihi olaylar onlarca ders verdi.

Bu dersi alan milletler bugün ya “medeniyet” üzerinden din kudreti yarattı ya da dini siyasetin aracı olmaktan çıkardı.

Sosyolojinin bakış açısıyla dini hayatın tasavvuruna dair ipuçları vermek niyetiyle bu girişi yaptım.

İsrail’in, Filistin üzerindeki zalim, acımasız, tarihte benzeri az görülen katliamını normalleştirmek gibi algılanmasın.

Çünkü savaşın anlamı, adı ve amacı asla bu kadar aşağılık bir katliama dönüşmedi. Çocuk, yaşlı, hasta, düşkün demeden orantısız güç kullanılmasına ne derseniz deyin.

Edebiyatın en güçlü ifadelerinden tutup çıkarsanız bile insan türüne yaşatılan bu acıyı anlatamaz.

Bu bayram günü Kudüs’te, “Camilerimiz yıkılıyor, ümmetin şerefi çiğneniyor, Nerede Selahattin? Nerede Selahattin?” diye göğsünü yırtarcasına bağıran cami imamının sözleri unutulmayacak.

Selahattin Eyyubi gelmese de…

Hani, nerede? Gelmeyecek de…

Müslüman olduğunu iddia eden Arap ülkelerinin durumuna bakınca umudu bile makul beklenti olmaktan çıkıyor.

Biz bayram geleneklerinden, bayramın dininden, dinin bayramlarından geçtik.

Tadı, tuzu, rengi, ahengi kalmamış bir dünyada ne bayramı!

İslam âleminin böyle bir hakkı olabilir mi?

Allah’ı göreve çağıran haddini bilmezler, önce insan olarak görevlerini yapıp Filistin halkına sahip çıkmalı.

Eğer İsrail katliamında adım adım yürüyen planın parçası değilse yanı başındaki Arap ülkeleri bir ses çıkarır.

Misal, “durun, bunu konuşabiliriz. Bari bayram günü yapmayın” gibi cılız bir ses…

Ancak duyamıyoruz, duyamayacağız da…

Bilin ki, Arap ülkeleri de bunu bekliyordu.

İnanın, onların dini bildiğimiz İslam dini olamaz.

Ben bugün sadece bütün ruhumla yalvarıyorum Allah’a…

Bu bayramda göz pınarları kuruyan kadınları çocuksuz; çocukları yetim ve öksüz bırakma Rabbimiz…

Mukaddes bildiği toprakları korumak uğruna Kudüs’ün soğuk taşlarına yaralı bedenleri düşen gençlerimizi sana emanet ediyoruz.

Sonsuz kudretinle sana sığınanları koru.

Bayramınız… Bayramımız…