Toplumda yaygın yakınmaları, “Ne olacak bu yeni neslin hali?” sözü özetliyor. Beğenmeme, kabullenememe, anlamlandıramama ve açıklama getirememe çaresizliğini de içeriyor bu merak…
Genel yakınmaya temel olarak da yabancısı olmadığınız şu sözleri duyarsınız; “İnternet nesli”, “Sanal alemde yaşıyorlar”, “Okumuyorlar”, “Bu dünyayı anlamıyorlar” diye uzayıp giden suçlamalar. Ayrıca, “Maneviyatı bilmiyorlar”, “Dinden diyanetten haberleri yok”, “Büyüklere saygıları kalmamış” gibi tespitleri de cabası…
Daha net açıklama getirmek için şu soruyu da sormalıyız: Orta yaşı geçmiş insanların küçük yaşlarda hayal ettikleri dünya tasarımı ne ölçüde gerçekleşti?
Şimdi kendi hayatımızda gerçekleşmesini istediklerimizi ancak başaramadıklarımızın kusurunu yeni nesle mi yüklemek istiyoruz?
Bu kadar soru yeter! 
Nesiller, toplumların devamıdır.
Onlar, önceden oluşturulmuş dünya düzeni içine doğdular.  
Aslında onların yaşadığı bu hayatı biz kurduk. İnterneti onların hayatına soktuk, aile bağlarının çözülmesine biz yardımcı olduk, saygısızlığı biz öğrettik, okumamayı maharet sayan bir neslin eseri… 
“Yok ben öyle yapmadım” gibi savunmaları da eksik etmedik.
Bu her ailenin önüne geçebileceği bir durum da değildi. Çünkü insan sosyal bir varlık ve hayatını toplumdan soyutlanmış olarak yaşayamaz. Bireyler, iletişimde bulunduğu her insandan yeni bilgi ediniyor, bilgi aktarıyor. Her ilişkide yeni bir role giriyor. Pek çoğumuz bunları farkında olmadan yapıyoruz. Sonunda bir kimlik ediniyor, bir kişilik kazanıyoruz; tam olarak adlandıramıyoruz. 
Suçlamaların hedefine koyuyoruz. Bu adlandırmaların anlamını büyük ölçüde bilmeden ama çağrıştırdığı olumsuzluklarla suçluyoruz; Narsist, egoist, oportünist, depresif… 
Bencil bir nesil var mı? Evet var. 
Kimden öğrendi? Biraz aileden biraz da toplumdan.

HANGİ DİLDEN KONUŞUYORUZ?

Arı duru Türkçe olmadığı kesin. Güçlü bir iletişim var. İnkar edilemeyecek kudrete sahip. Böyle ortamlarda insan ile insanın ilişkisinin zayıflayacağı da sosyolojik bir gerçektir. Aile bağlarından başlayıp arkadaşlık, dostluk ilişkileri de gücünü yitirir. Mekanik, araç merkezli bir iletişim hakim olur. 
Nesiller toplumların devamı olduğuna göre gelecekte dil, kültür, tarih ve inanç alanlarının da devamı onların elinde. Bu alanların zayıfladığını açıkça görüyoruz.
Bir yanda, “sosyal medya” aracılığıyla sergilenen dindarlık projeleri, kültürel anaforlar (emek vermeden), kaba ve tartışmalı tarihi bilgiler “yozlaşmış bir dil” aracılığıyla tartışma konusu haline getiriliyor. 
Diğer yanda, en yaralayıcısı da dilin kendisi. Ne bireyi ne de toplumu ifade edebilecek kudrete sahip… Üstelik anlaşılmaz, anlaşıldığı zaman da dehşet verici bir dil ve anlatım üslubuyla karşılaşıyoruz.
Dilsel kopuşla başlayan süreç, hayatın her alanına yayılmaya başlıyor. Dil kusurları, gelenek ve göreneklerden kopuşu hızlandırıyor. Aile bağları zayıflıyor. Toplumla hayali bir ilişki içine giriliyor. 
Bu alanda bazı yönetici, kişi, kurum ve kuruluşların çabasını boşuna gayret diye niteleyenlere büyük yanılgı içinde olduklarını söylemeliyiz.
Bu asilce çabalarını yürekten kutlamalıyız.
Özellikle yerel yönetimlerin yöresel kültürlerle ilgili etkinlikleri buna güzel örnektir.

SINAVDA KISA MESAJ DİLİ
Konuyu uzatmadan bildiğiniz sorunu iletişim uzmanı olarak bu disiplin üzerinden tanımlayarak sonlandıralım.
Ege Üniversitesi’ndeki iletişim derslerimde dilin doğru kullanımına birinci derecede önem verdiğimi öğrencilerim bilir. Sınavlarda mutlaka doğru bilinen yanlış sözcüklerin yazılış ve okunuşlarını sorarım. Yarın sözcüğündeki a’nın kısa, “Balıkesir’in rakımı” derken a’nın uzun okunması gerektiği gibi… 
Ancak ne göreyim, önceki soruların yanıtlarını veren öğrencilerin bazılarının internette kullanılan dili kullandığı, noktalamaların önemsenmediği, baştan aşağı kısa mesaj dilinin tercih edildiğini dehşetle fark ettim. 
Yaygın olarak kullandığımız cep telefonlarının kısa mesaj dilini bilirsiniz. Bana gelen bu tür mesajları siliyorum. “Nassın? oolum, gitmio, sevio, nbr, gelio, bissürü..” 
Daha akıllara zarar ifadeler. 
Geçenlerde 7-8 yaş grubunda çocuklar okul çıkışı konuşuyorlar: “Haci örtmen beynimi yaktı bugün…”, “Kanka gel bize işte, baban kıyak adam izin verir”, “Hadi moruk öptüm seni…”
Bu jargonu, argo dili kimden öğreniyor dersiniz? 
Bildiniz!
Ortak bir dünya diline aşina olmak iyidir.
Ancak kendi dilinden koparak değil.
İnsanın inanç dünyasından koparak bilinmeyen alanlarda sürüklenmesi tehlikelidir.
Kültürel değerleri yok saymak, bireylerin varlığını anlamlandırma olanaklarını yok eder.
En önemlisi, dilini kaybeden her şeyini kaybeder.
..