2011, UNESCO tarafından Evliya Çelebi yılı ilan edildi. Her ülke kendi tarihinde ön plana çıkmış ve insanlığa fayda sağlamış veya insanlık adına kültürel miras bırakmış kişileri belirleyip UNESCO'ya bildiriyor, oradaki kurullar da uygun gördükleri takdirde o kişilerin anısına saygı olsun diye o yılı anma yılı olarak ilan ediyor.

Son yıllarda Türkiye'nin UNESCO heyetindeki arkadaşlar çok iyi çalışıyor olmalılar ki yıllardır ülkemizin adı anılmazken arka arkaya Mevlânâ, Yunus Emre, Kâtip Çelebi, Osman Hamdi Bey gibi isimler dünya mirası arasına kaydedilir oldu. Bu sıralamadan olmak üzere Evliya Çelebi de doğumunun 400. yılı münasebetiyle 2011 yılı boyunca çeşitli etkinliklerle dünyanın pek çok yerinde ve bilhassa UNESCO'nun Paris'teki merkezinde anılacak.

Evliya Çelebi, on ciltlik dev bir eser bırakıp da kendi hayatı hakkında fazla malumat bırakmayan, kendini fanî, eserini bakî gören bir adam. Biyografisini yazanlar, "Tarih-i Seyyah-ı Evliya Efendi" isimli ünlü seyahatnamesindeki gezi notlarından yola çıkarak ona bir hayat biçmişler, lakin ana hatlarıyla da olsa kesin bir hayat hikâyesini ortaya çıkaramamışlardır. Zannedilir ki o yaşamamıştır, adı da hayalî bir addır. On ciltlik koca eseri ortada olmasa neredeyse onu atalarımızdan biri olarak anmakta zorlanacak ve kimliğini tartışmaya açacağız. Sadece Çelebi'miz mi; işte Yunus Emre de, Hacı Bektaş Veli de, Gül Baba ve diğerleri de... Hangisinin hayatı hakkında bir A4 sayfasını dolduracak gerçek bilgi var ki elimizde?!.. Çoğu efsaneler, rivayetler, menkıbeler, hikâyeler...

Sözü edilen anma programlarının iyi tarafı, bu kişiler hakkında daha fazla bilgiye ulaşılabilecek araştırmalar yapılması, bu vesile onun mirasından yararlanma yollarının açılmasıdır. Buradaki amaç, sempozyumlar, toplantılar, konserler, konferanslar vs. yoluyla da olsa belli bir kesimin ilgisini çekmektir. Ne var ki bu tür durumların uygulamasında ülkemiz aydınları ile bürokratları arasında bir kopukluk yaşanır ve pek çok iyi niyetli gayretler ortaya konur da usul hatalarından dolayı yeterli sonuç elde edilemeyebilir.

İşte bu yüzden korkarım ki daha önceki yıllarda Yunus'un, Mevlânâ'nın başına gelenler bu yıl da Evliya Çelebi'nin başına gelecek. Hükümet (Başbakanlık, Kültür Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Türk Tanıtma Fonu vb.), il ve ilçe belediyeleri (İstanbul, Bursa, Kütahya vb.), üniversiteler (İstanbul ve Dumlupınar başta olmak üzere hemen her üniversite), ortaöğretim kuruluşları ve kobiler (mesela adı Evliya Çelebi olan okullar, dernekler, işyerleri) sivil toplum kuruluşları, holdingler, sermaye sahipleri ve daha bir yığın özel ve tüzel kişiler kendi mikdarlarınca Evliya Çelebi'yi anmak için kolları sıvayacaklar.

Allah sayılarını arttırsın, buraya kadar çok problem yok. Problem asıl bu noktada başlıyor ve bütün etkinlikler Evliya Çelebi üzerine araştırma yapan birkaç kişiyle Evliya Çelebi'yi şu veya bu nedenle sahiplenen birkaç kişi ve kurumun üzerinde dönmeye başlıyor. Adam kıtlığı sebebiyle aynı bilim insanı sekiz yerde bildiri okumaya, aynı sanatçı beş yerde icra-yı san'at etmeye, aynı araştırmacı onbeş yerin çalışmasını birden yönlendirmeye kalkınca çıta düşüyor, iş ucuzluyor.

Öte yandan, her kurum bu iş için ayrı bir ödenek ve bütçe ayırıyor. Ve elbette, yapılan çalışmaların boyutu da bu bütçeyle sınırlı kalıyor. Oysa bir üst kurum tarafından (mesela hükümet veya belediyeler) her kurumun ayrı ayrı özgülediği bütçeler bir tek havuzda toplansa; ilgili bütün kurumlar ve kişiler de bir araya getirilse, belki de birbirinin tekrarı küçük işler yapmak yerine topyekün bir büyük anma gerçekleştirilir ve dünyaya şöyle gümbür gümbür bir Evliya Çelebi avazı yayılır. Bu vesileyle ele avuca gelen değerli yayınlar yapılır, özgün etkinlikler ve sanat faaliyetleri ortaya çıkarılır. Hemen aklıma geldi, mesela onun seyahatlerinden biri, belki bir gemi yolculuğu, bugünün imkânlarıyla gerçekleştirilebilir.

Şöyle İstanbul'dan yola çıkıp Tuna'nın iki yakasındaki sahillerde Türk kültürünü tanıtacak özel bir gemi yolculuğu güzel olmaz mı? İçinde sergiler taşınsa bu geminin, konserler, konferanslar olsa, sanatçılar performanslarını sunsalar, devletlular ve yerel yöneticiler resmî ilişkiler ile kültür alışverişinde bulunsalar, iki ülke ilişkileri daha sıcak hale dönüştürülse yarardan hâlî midir?!.. Her varılan şehre Çelebi merhumun o şehirle ilgili satırları özel baskı kitapçıklar halinde birkaç dilde dağıtılsa, bir kopya da original baskı usulüyle şehrin valisine/belediye başkanına sunulsa yararlı olmaz mı?

Evliya Çelebi, Türk medeniyetinin dünyaya açılan pencerelerinden biridir. İngiltere'nin Şekspir üzerinden yaptığı tanıtım ve propagandayı biz bu sene Evliya Çelebi üzerinden yapabilir, hatta daha da iyi sonuç alabiliriz. Çünkü Çelebi'mizin satırları yalnızca bizi değil, bütün bir doğu ve batı dünyasını ilgilendiriyor. Kaldı ki Türkiye'nin kendini kültür ile tanıtma zamanı gelmiş de geçmektedir. Bizi yeni dönemde dünya liginin üst sıralarına, ekonomimiz ve dış siyasetimiz kadar kültür politikaları da taşıyacaktır. Artık Dışişleri ile Kültür Bakanlıkları dirsek temasında hareket etmek zorunda, yerel yönetimler, üniversite, kültür kuruluşları ve kültür adamları da onları destekleyici çalışmalar yapmak durumundadır. Aksi takdirde, korkarım 2011 yılı da gelip geçecek ve biz eli böğründe Evliya'nın ardından bir Fatiha daha okuyacağız. (Onun sık sık tekrarladığı bir mısradır):Görelim âyîne-i devrân ne suret gösterir