Bir medeniyetin ne derece kuvvetli payandalar üzerinde durduğunu, ne kadar sağlam zeminlerde yükseldiğini anlayabilmek için o medeniyeti besleyen kültür ve sanat eserlerinin işaret ettikleri tavır ve davranış biçimlerini incelemek yeterlidir.


Çünkü tavır ve davranışlar; bilginler, sanatçılar ve kültür adamları tarafından benimsenip eserlere konu olmaya başladığında millete ait bir yaşam biçimine (tarz-ı hayat) evrilip bütün insanlığa ait bir medeniyet göstergesine, bir anlayış biçimi ve kimliğe dönüşür. Nesillerin devamlılığı ve milletin aynı millet olarak payidar olması bu anlayışın sürekliliğiyle doğru orantılıdır. Çünkü bu anlayışlar yapıyı ayakta tutan temel taşları gibidir ve daha ziyade inançtan güç alarak yaşarlar. Böylece dinin belli başlı emirleri aydınlar tarafından sanat ve kültür malzemesi haline getirildiğinde, toplumun kimlik tekamülü de inancıyla çelişmemiş olur. Ortaçağ batı sanatlarının (resim, heykel vb.) ve doğu ilhamının (şiir) temelini ekseriya dinde bulması buna örnek gösterilebilir.

Doğu medeniyeti sözü güzelleştirerek söylemeyi önemser. Bu yüzden sözü şiir formatında saklamayı yeğler. Böylece unutulmayı engellemiş olur ve medeniyetini oluşturan temel değerleri ve toplumu nesilden nesle harmanlayan kuralları şiir kalıbına dökerek devamlılık sağlar. Aşağıdaki beyitleri bu söylediklerimize ilişkin bir örnek olsun diye derledik.

Önce dinin ne söylediğine bakalım:

"Her nefis ölümü tadacaktır (Aliimran 185, Ankebut 57, Enbiya 35)"; "O'nun (Allah'ın) zatından başka her şey yok olacaktır (Kasas, 88)"; "Yeryüzündeki her şey yok olacaktır. (Rahman, 26)"

Aşağıdaki mısralar da o bu ayetlere muhatap olan Müslüman şairlerin, kendi medeniyetlerine ilişkin sanat eserlerinden bazıları. Siz siz olun, en az birkaçını ezberleyin ve arada sırada kendinize tekrar edin:

Onlar ki bu dünyaya geldi geçti / Bir kervan idi kondu göçtü (Dede Korkut'tan); Bildik gelenler geçtiler / Gördük konanlar göçtüler // Aşk şarabın içen canlar / Uymaz geçmeğe konmağa (Yunus); Bellidir bunlar, gelen cümle gider / Dinle imdi ol hikâyet kim nider (Âşık Paşa); Cihan bir kararda durmaz geçer / Bu yurda gece konan irte göçer (Hoca Mesud); Buna gönül bağlayıp mağrur olup kalmak neden / Çünkü ol bir köprüdür gelen geçer kılmaz karar (Eşrefoğlu Rumi); Bir köhne köprüdür bu cihan kim gelen geçer (Kemalpaşazade); Dünya bir köprü, ya kervansaray / Muttasıl konan göçer yoksul u bay (Yazıcıoğlu Selahaddin); Devrân üzerindedir zamane / Elbette gelen gider cihane (Fuzuli); Bu yurt senin değil konar göçersin / Ali'nin dolusun bir gün içersin (Pir Sultan Abdal); Hani kardeşler oğullar şol atalar aneler / Gitti biz de gideriz bunda gelenler hep gider (Edirneli Nazmi); Gelen bunda gider durmaz huzur etmez safa sürmez / Acep bilsem acep bilsem nesine şâd u hurremdir (Nihanî); Bir gün gelir can alıcı bülbül diller lâl olur / Dünya dedikleri handır konanlar handan çıkar (Kul Nesimi); Baki sanman çerh-i gerdûnun sarayın fanidür / Her vücuda gelenin şahâ ademdür menzili (Figanî- Feleğin şu dönüp duran dünya sarayını kalıcı zannetmeyin sakın, geçicidir; çünkü her varlık bulanın sonu yok olmaktır); Gelen gider konan göçer bu ilden / Budur kanun budur adet bu ilden (Ahmed-i Mürşid); Bu köprüden bu dar-ı fenadan konan göçer / Biten solar, gelen geçer, nitekim bostan oldu (Kemal Ümmi-Bu köprüden, bu yok olacak mekandan her konan bir gün göçer. Sanki bir bostan oldu da yeşeren solar, gelen geçer); Sahn-ı gülzâr-ı cihân bir ulu dergah ancak / Her konan göçmede bir özge güzergâh ancak (Nigarî); Durmaz bu fırsat tez geçer / Handır cihan konan göçer / Bu can kuşu bir gün uçar / Gel fırsatı fevt eyleme (Kuddusî), Eğer derviş, eğer şah-ı zamâne / Gelen hasret gider elbet cihâne (Hâkî- Cihan sultanı da olsa derviş de olsa; zengin de olsa fakir de olsa, şu dünyaya gelen herkes ölürken dünyaya hasret gider); Şol fenâ mülkünün vefası yoktur / Konan göçtü, nevbet bizim, yol bizim (Geda Muslu); Bir kaidedir bu câvidâne / Elbette gider gelen cihane (Ziya Paşa - Hiç ölmeyecek kural, dünyaya gelen her şeyin sonunda öldüğüdür); Gelenler âleme cânân elinden / Karar etmez gider viran elinden (Kemterî); Can kafeste durmaz uçar / Dünya bir han konan göçer / Ay dolanır yıllar geçer / Dostlar beni hatırlasın (Âşık Veysel); Çok şey bilen diyor, gidecek her gelen nesil (Yahya Kemal); Her ki dünyaya gelir, âhir ecel câmın içer / Ne acep menzil olur, kimi konar, kimi göçer (Laedrî - Her kim ki dünyaya gelir, sonunda ecel kadehini yudumlar. Şu dünya kimilerinin konduğu, kimilerinin göçtüğü, kimi zaman doğumların, kimi zaman ölümlerin yaşandığı ne acayip bir yer?!.. )

İmdi, elbette bu listeyi uzatmak mümkün. Halk şiiri, tekke şiiri, divan şiiri... Kimi genç, kimi yaşlı... Ölüm gerçeğinin idrakinde olan bir toplumun üyeleri... Hepsi yalın dille ve akılda kalacak biçimde söylemişler... Bir medeniyet inşası gibi... Bu beyitlerden herhangi birini alıp üzerine sayısız yorumlar yapabilirsiniz elbette. Ama biz son sözü Laedri üstada söyletelim:

Mefâîlün mefâîlün feûlün: "Gelir bir bir, gider bir bir, kalır Bir."