Bedenlerimiz değil, ruhumuz aç.

Doymak bilmeyen gözümüz aç.

Evine iki maaşla aylık 100 bin tl giren adam açım diye bağırıyor.

Antalya’da 5 yıldızlı otelde ailesiyle 1 hafta tatil yapan ücretli çalışan açım diye ağlıyor.

Hergün oğluna-kızına, 300-500 tl sadece kahve parası harçlık veren adam açım diye ağlıyor.

Haftada bir gece canlı müzikli clublerde 10.000’i ezerek eğlenen kadın açım diye ağlıyor.

Bugün herhangi bir Avm’de giyim mağazalarında alışveriş yapan 1000 kişiden 990’ı moda, renk, keyfiyetten veya tüy değiştirmek için kıyafet alıyor, kadınların %70 i alışveriş sitelerinden veya instagramdan bişeyler almadan gözüne uyku girmiyor ama “açııızzzz” diye bağırıyorlar.

Restorantları kişi başı 500 tl tutan hesaplara rağmen doldurmaya devam edenler dişlerini kürdanla kurcalarken açız diyor.

Mehmet Şimşek’in vergi tabanlı tüm politikalarına, yurtdışı çıkış harcını 10 kata çıkarmasından tutun da, kuryelere gelen vergi dilimine, Londra’ya gidip müstemleke valisi gibi bunları rapor vermesine sonuna kadar karşıyım.

Beğendiğim bir iktidarın her hamlesine alkış tutacak değilim. Biliyorum ki, devleti ve tepedeki kaymak tabakasını korumanın yolunu tabana zulmetmekte arayam hiç bir sistem kalıcı olmamıştır.

Amaaaa…

Azcık da kendimize bir bakalım.

Varlık bizi o kadar sarıp sarmaladı ki, yokluğu unuttuğumuz için şükrü de unuttuk.

Aç piranhalar gibi, bedeni saran kanser hücreleri gibi Dünya’ya sarıldık.

Kendimizi unuttuk!

Ve son anektod;

Bizim açlık sorunumuz yok.

Bizim fahiş pahalılıkla bizleri becerenlere karşı tavır almak, dışlamak yerine zevk alırcasına arkamızı dönüverme sorunumuz var.