Ciddiyim bu sözümde. Dertsiz insan olmaz.
Siz de “dünya yansa umurumda olmaz. Gamsız, dertsizim” diyorsanız; insan değilsiniz!
Sorunlarla dolu dünyada bireysel ve toplumsal olarak payımıza düşeni alırız. Çok duyarlıysanız kişisel dertlerinizin sınırı genişler. Aynı zamanda içinde yaşadığınız toplumun ve dünyanın sorunlarına da duyarsız kalamazsınız.
Baştan belirtiyorum, bu bir yeni yıl yazısı değildir.
2024’ten 2025’e geçiş travması için bir hatırlatmadır.
Her yaştaki insan, her yeni yılın hayattan beklentilerini karşılayacağına inanmak ister.
Tüm benliğiyle inanmak hem akıl dışı hem de travmatik sonuçlar doğurur.
Az ya da çok hepimizin travması vardır.
Önce kişisel travma…
Yaşı 50’yi aşanlar “travma” sözcüğünü 20 yaşından önce pek duymamıştır.
Oysa hayatı travmalarla şekillenmiş de olabilir.
Amerikan Psikiyatri Birliği, 1980’de kişinin beklenmedik bir olaya sınırlarını zorlayan şekilde maruz kalmasını “psikolojik travma” olarak tanımladı. Yani normal insan deneyiminin ötesinde seyreden olaylar karşısındaki acizlik durumu…
Savaş, doğal afet, trafik kazası, yangın, saldırı, tecavüz, işkence, aile içi şiddet, çocuklukta yaşanan taciz gibi durumlar ruhsal travmaya neden olabilir.
SAVAŞ; SEÇİLİ TRAVMA
Terör, göç, çatışma, savaş gibi toplumsal gerilim yaratan olaylarınkıyısındaki bir coğrafyada yaşıyoruz.
Toplumsal travmayı tam olarak tanımlayalım:
Belli bir topluluğa yönelik insan eliyle sistematik olarak uygulanan, o topluluğun sosyal, kültürel, psikososyal ve ekonomik yapıtaşlarını sarsan, geçmişini ve geleceğini tahakküm altına almayı amaçlayan müdahalelerin yol açtığı toplumsal sonuçlardır.
İsrail – Filistin meselesi gibi başlayıp Arap Yarımadası ve Ortadoğu ülkelerini etkileyen olaylar zinciri bugün kopsa bile; kırıldığı yerden yeni sorunlar üretir.
Buradaki savaş, soykırım gibi olağanüstü düzeyde otaya çıkan, kuşaklar boyu sürebilen “seçili travmalar” olarak tarihe geçecektir.
Fiziksel yaralar kapansa da psikolojik travmaların açtığı yaralar nesilden nesile aktarılacak.
İnsanlık dışı saldırılar sonucu ailesini, tanıdıklarını kaybedenler, yaşam koşullar normale dönse bile aynı insan olarak yaşayamayacak.
En çok da sağ kalım suçluluğu, mizaç değişikliği, şüphecilik, hafıza sorunları, yakın ilişki kurma güçlükleri gibi sendromlar (belirti) görülecek.
Toplumsal travmalar, sadece kurtulanları değil, sonraki kuşakları da etkiliyor. Travma, “ikincil travmatizasyon” ve “empatiktravma” denilen kavramlarla ifade edilen ikinci kuşağa aktarılıyor. Üçüncü kuşağı etkilemesi de “travmanın kuşaklar arası aktarımı” olarak adlandırılıyor.
Sosyal travmalar bulaşıcıdır. Ebeveynler bilinçli olarak yapmasa da pasif sigara içiciliği gibi çocuklara aktardığı şeyin kendisi de travmatik olabiliyor.
İkincil travmatizasyon, aslında Holoks (Yahudi Soykırımı) etkisi yaşayan mağdurların çocuklarında bazı psikiyatrik belirtilerin gözlenmesiyle literatüre girmiştir.
Vietnam Savaşı, Amerikan yerlileri, Afro-Amerikalılar, Avusturalyalı Aborjinler, Balkan ve Afrika topluluklarında olduğu gibi dünyada pek çok “seçili travma” aktarımının sonuçlarını görebiliyoruz.
YILBAŞI REKLAMLARI BİTTİ!
Sözü uzatmayalım. Kalanını zihninizde tamamlayacağınızdan eminim.
Filistin halkına soykırım yapanlar, ne yaptığını gayet iyi biliyor.
Düşmansız yaşayamayan İsrail, gelecekteki düşmanın cesaretini kırıp esarete hazırlıyor. Ancak yaşattığı acı, kendi ülkesinin vicdanlı insanlarının da canını yakacak.
Travma aktarımının sınırları dijital çağda bir ülkeyle sınırlı kalmıyor.
Yahudi soykırımını konu alan filmler, bugünün dijital aygıtların etki gücüne asla ulaşamayacak.
Buraya tam oturacak EduardoGaleano’nun sözünü koyalım:
“Tarih asla elvadâ demez. İleride görüşürüz der.”
Kişisel pek çok derdimiz var, kabul! Bunları kontrol edebiliyorsak, ne mutlu bize…
Kaygı duyuyor ve üzülüyorsak; insanız!
Bu yetmez. Dünyanın neresinde olursa olsun travma yaşayan milyonlarca insanın dertleriyle de dertlenmek gerek.
Son söz:
Bir reklam filminin vaat ettiği şey sadece ürünün kendisi değildir. O ürünün işaret ettiği yaşam biçimi, ifade ettiği farklı görünme, sosyal varlık kabul edilme umududur.
İnsan bir reklamı izleyerek ürünü alırken beklentisi vaat edilmiş bir hayat tarzıdır. Gerçek ise elinde kalandır.
Ne satın aldığınıza dikkat edin.
Aklınızla mı, gönlünüze düşen umudun kadife karanlığında mı seçiyorsunuz?
Zira biri gerçeklikle tanıştırıyor. Yani yaşanmışlıkla…
Bunun yerine 2024’te yaşadıklarınızı, tercihlerinizi ve sonuçlarını koyabilirsiniz.
Umudunu 2025’e aktaranlar, hâlâ mutluluk içeren iyi şeylerin sizi gördüğünüz en son tepenin ardında bekliyor sanıyorsanız, büyük yanılgıdasınız.
İşte hayat burada ve seçim sizin.