Bu ayıp Fransa'nın... Sadece ayıp değil, utanç. Bu, düpedüz ırkçılık... Yaptıkları bilim özgürlüğüyle de bağdaşmaz, tarihî gerçeklerle de.


Devrimle adaletin, eşitliğin, özgürlüğün bayraktarlığını yapmış bir ülke Sarkozy'nin siyasi oyunlarına kurban edildi.

"Soykırım"ın inkârını suç sayan tasarı iki ay önce Meclis'ten çok az sayıda milletvekilinin oylarıyla geçti, umutlar Senato'ya taşındı. Ne yazık ki tablo orada da değişmedi. Fransa'da artık "Ermeni soykırımı yoktur" demek suç. Ve ağır müeyyidesi var, hem hapis hem de para...

Bu, parlamentolarda "soykırımı" kabul etmenin bir adım ötesi. Bu konuda bakış açısını değiştirmenin zamanı geldi. Hatta geç bile kalındı. Türkiye, sürekli savunmada... Karşı atağa geçemedik. Savunmada kalırsanız gol yemeniz kaçınılmaz. Ermeni olayını mevsimsel bir sorun olarak algıladık.

ABD veya başka bir ülkede "Ermeni soykırımı" gündeme geldiğinde seferberlik başladı. Tarihî gerçeklerin öyle olmadığı anlatıldı, yoğun siyasi ve diplomatik trafiğin sonunda konunun gündemden düşmesi sağlandı. Sonra unutuldu gitti. Taa, bir yıl sonrasına kadar... Bir yıl sonraki nisan ayında tekrar hatırlandı.

Konjonktürel olarak değil de daha geniş zamana yayabilirdik. Tarihçilere arşivleri açacağımızı bile daha yeni söyleyebildik. Ermeni olayının 'iç yüzünü' dünyaya anlatamadık.

O günün şartları içinde gelişen olayların "soykırım" olmadığını, karşılıklı trajedilerin yaşandığını ikna edici şekilde söyleyebilmeliydik. Sadece devlet kurumlarına bırakılmamalıydı. Resmî açıklamaların devlet üslubunun etkisi pek olmayacağı açık... Üniversiteler, sivil toplum örgütleri daha aktif rol oynayabilirdi.

Özellikle de içimizde yaşayan Ermeni vatandaşlarımız. Sayıları giderek azalsa da iyi bir fırsattı. Osmanlı 'millet-i sadıka' olarak görmüştü. Her defasında bu topraklara ait olduğunu haykıran Hrant Dink'e bile sahip çıkamadık.

Cinayet adım adım geldi, engelleyemedik. Mahkeme, 5 yılın sonunda çok tartışılan bir karar verdi. 'Örgüt yok' dedi. Daha doğrusu 'örgüt var ama biz bulamadık' dedi. Buna rağmen karar vermekte niye acele ettiği anlaşılamadı. "Soykırım" tasarısına tepkiler Hrant Dink kararının tartışmalarına karıştı.

Ve bugüne geldik. Tamam, ayıp Fransa'nın, utanç Fransa'nın... Ama daha bu konuyla çok karşılaşacağız. Fransa'yı başka ülkeler izleyecek belki. Malum, 3 yıl sonra "soykırım" iddiasının yüzüncü yılı. Başta ABD olmak üzere birçok ülke '100. yıl' nedeniyle "soykırım" konusunu gündeme taşıyacak. Hazırlıklı olmalıyız. Çalışmalara bugünden başlamalıyız.

Savunmada kalarak değil, sadece itiraz ederek hiç değil, vicdanlara etki edecek, kamuoylarını yönlendirecek tezlerimiz olmalı. Kızmak, tepki göstermek işin en kolay tarafı. Peki, sonra? Bugüne kadar kimlere kızmadık ki... Ama sonuç ortada. Yanlış anlaşılmasın, 'tepkisiz kalalım' demiyorum, öncelikle stratejik hamleler yapmak zorundayız.

Dün siyaset, örnek bir tablo sergiledi. Fransa'ya karşı tek vücut oldu. İktidar muhalefet ayrımı kalktı.

MHP lideri Devlet Bahçeli "Sarkozy yönetimi katliamla ilgili iz sürmekte kararlı ise tavsiyemiz, önce kendi kokuşmuş tarihlerinden işe başlamaları ve başlarını Afrika'dan Ortadoğu'ya kadar çevirmeleridir." dedi. Haklı, aynaya bakmak için önce temiz yüz gerekir. Fransa'nın sömürgeci politikaları ve Cezayir geçmişi ortada.

CHP lideri Kılıçdaroğlu da Fransa'ya sert tepki gösterdi. Fransa'yı 'Kendisini inkâr eden ülke' diye niteledi ve "Hani 1789 devrimi?" diye sordu. Bundan sonra Fransa'ya bu sorunun çok sorulacağı kesin.

Başbakan Erdoğan, sağduyulu bir üslup kullandı, hatanın telafisi için umudunu kaybetmediğini söyledi. "Tasarı bizim için yok hükmündedir." dedi. Henüz süreç tamamlanmadı. Anayasa Konseyi safhası var. Konsey 'siyasi oyunlara' dur diyebilir.

Fransa ders olmalı, 100. yıla bugünden hazırlanmalıyız. Türkiye "soykırım" konusunda savunmadan çıkarak, stratejik hamleler yapmalı.