Napıyonuz bakalım. 
Bizim Bal Bab-i Ali sokağın sakinleri..
Eyimisiniz bakem.
Beni özlediniz dimi?
Daha da özletecektim kendimi aslına bakarsınız.
Amma gördüm ki, bensiz yapamıyorsunuz.
Kendi söküğünüzü dikemiyorsunuz terzi misali. 
Ne zaman içinize bir mikrop girse, sokağınızı pisletse biçare kalıyorsunuz.
Birşleyler yapmak istiyor gibi görünsenizde, 
Bedeninizi sarıp sarlamayan mikrobu bir türlü atma kabiliyeti edinemediniz.
Bunun nedeni gayet basit. 
Emin değilsiniz yaptığınız işten.
Emin olamıyorsunuz attığınız adımın doğruluğundan.
Emin olmaya çalışsanızda, öyle görüntü versenizde  hemen ele veriyorsunuz kendinizi.
Alışmışsınız postmodern darbelere çünkü.
'Nasıl olsa bir el bizi kurtarır' deyişi nakış gibi işlenmiş beyninize.
O kadar emin olmasaydınız bundan nasıl kurtulacaktınız o mikroptan!
Hangi biriniz içinizden çekip çıkarabilir, sokağınızı arındırabilirdiniz ki?
Hem o mikrobun kendisine bulaşmaması için lağım kokularını parfüm niyetine koklayan yok değil sizin sokakta..
Bir-iki değil, çok var. 
Bedeninizi sarıp sarmalayan o mikrobu besleyip büyüten, herkesi tehdit eder hale getirenleri de bilmiyor sanmayın beni. 
Çok iyi biliyorum çok.
Neyse ki, postmodern darbe tam zamanında oldu da mikroptan kurtuldunuz!

"KİM BAŞIBOŞ  BIRAKMIŞ BU KÖPEĞİ HAVLAYIP DURUYOR.."
'Sizler arındınız, sokağınız temizlendi' diye düşünerek ben, çekilmiştim köşeme.
Bizimkiler 'yaz abi, iyi reyting alıyorsun, bizim sokakta senin yazılar bomba etkisi yapıyor, dillen dile dolaşıp efsaneleşiyor' diye başımın etini yeselerde, az bi uzak kalmayı seçtim.
Bal Bab-i Ali  sokakta olup bitenleri uzaktan uzağa izlerken gülme krizlerine kapılırken, 'Allah da sizi güldürsün' demeyi es geçmiyordum.
Ne güzel rahattım, jurnallerin getirdiklerini 'ti'ye alıyor, neşeme neşe katıyordum. 
Günler sakin, neşeli gelip geçerken, bir de ne göreyim. 
Sokakta biri havlayıp duruyor. 
Görseniz kudurmuş.
Ağzından salyalar akıyor.
"Bu köpekte nereden çıktı. Kim başıboş bırakmış bu hayvanı?" sorusuna cevap sokağın jurnalinden geldi: 
"Taha Yasin abi bu zararsız" dedi. 
"Nasıl yani?" dememize fırsat bırakmadan; 
"Bu köpek hem sahipsiz kaldı, hem kısırlaştırılmış" diye ekledi. 


BULDOG VE KOCABAŞTAN SONRA YENİ İT

Soruşturmacılık varya genlerimizde inanmadık jurnale.
En son yapılan postmodern darbeyle sokak mikroplardan arındırılmıştı çünkü. 
Bundan böyle bu sokakta kolay kolay mikrop barınamaz diye düşünüyorduk.
Demek ki Taha Yasin amcaları az bi kenarda durunca amipler üremeye başlamış.
Onun için sokağı boş bırakmayalım dedik, el koyduk vakaya.
Sorup soruşturduk havlayan köpeği.
Kökü taa Deli Bedriye dayanıyormuş
O kulübe yapmış, boynuna tasma takmış
Deli Bedri ölünce civataları gevşetip tasmasından kurtulmuş o sokak, bu sokak gezmiş, en sonunda bizim sokağı kendine sığınak edinmiş.
Son aylardaki havlamasının nedeni ise yalı bitmesinden kaynaklanıyormuş.
Aslında sokak sakinlerinin hepsi sahip çıkmış geçmişte zavallı ite..
Başını sokacak bir kulübe  verip önünden yalı eksik etmemişler. 
Kedi de değil, ama yine nankörlük etmiş hep sokak sakinlerine bu köpek. 
Yalını yediği kaba etmeye başlayınca kıçına tekmeyi vurmuşlar bir bir..
Köpeklere kemik verecek sahipte kalmayınca, daha da kudurmuş bizim it.
Tıpkı çok kudurduğu için kafese kapatılan buldog köpeği ile onun yavrusu kocabaş gibi. 

"ZIRVA TEVİL GÖTÜRMEZ"
İlginç geldi bu köpeğin tarzı bana, daha da derinlere indim, sorup soruşturdum. 
Bal Bab-i Ali sokağına girdiğinden buyana bu köpeğe sahip çıkıp kemik verenlerle konuştum.
Herbiri bu köpekle yaşadığı birbirinden uçuk-kaçık, abık-sabık anılarını anlattı.
Kendine kemik verenlere de havlayıp zarar vermeye başlayınca kimi kültablasını kırmış kafasında, kimi şişeyi.
Sokaktaki journallerden biri de, geçmişte bu köpeği birşey sanıp kümese bekçilik etsin diye tutup getirmiş. Birde ne görsün, bizim köpek sapıkmış meğerse.
Anlat bakalım şunun detayını dediğimizde "Zırva tevil götürmez" deyip işinin başına geçiverdi.
En son kemik vereni de buldum ona da sordum.
Cevabı  şöyle oldu: 
"O köpeğin soyunu sopunu öğrenmenin gereği yoktur. Bilmekte istiyorsan, hırlamasana, havlamasına, hal ve hareketlerine bak, bu sana yeterli ipuçlarını verir." 
Anlayacağınız yemediği hiç bir halt kalmamış Bal Bab-i Ali sokağında. 
Böyle olunca da yapayalnız kalmış.
Ne yüzüne dönüp bakan varmış, ne de dikkate değer bulan. 
Önüne gelene hırlayıp havlamasının nedenini de çözdüm. 
İşte Deli Bedri'nin köpeğinin havlamasının sırrı şu: 
"Artık bana Bal Bab-i Ali sokağında kemik yok. Başka kapıya da gidemem. Biri çıksında kudurmuş sansın beni.  Vursunlar beni. Kahraman olurum. En azından bugüne kadar yaptığım nankörlüklerin ve rezillikleri unuttururum" 
Gelin görün, yine de dikkate alan yok bu sokağa düşmüş köpeğin ağzından salyalar akıtarak havlamasını..
Ramazan abiye anlattım tüm bunları, o da; 
"Köpeğe gem vurma kendisini at sanır." diyerek kestirip attı. 
VATALARI GEVŞEYİP, BALATALARI SIYIRAN ŞİZOFRENİ KİM?

Bal Bab-i Ali sokağını boş bırakmamak gerektiği bu kısırlaştırılmış köpeğin havlamasıyla birkez daha görüldü.
Bu köpekten önce de Buldog ile onun yavrusu Kocabaş vardı Bal Bab-i Ali sokağında. 
Havlamalarını duyan eden yok son dönemlerde.  
Sahi ne oldu acaba o köpekler?
Neyse canlar, 
Benim adım Taha Yasin. Soyadım Yakar. 
Geri döndüm. Bundan böyle haftada birde olsa yazacağım.
Çünkü sokağı sahipsiz bırakmaya gelmiyor, değneksiz dolaşıp kemiksiz atanlar çoğalmış. 
Bunlardan birini daha anlatacağım size. 
Bugünden küçük bir ipuçu vereyim.
Bal Bab-i Ali'deki bu zırtapozda civataları gevşetmiş, balataları sıyırmış.
Tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmış. 
O şizofrenin hikayesini bekleyin merakla. 
Zikri neyse fikri de odur diyeceksiniz okuduğunuzda..
Kendinize iyi davranın canlarım benim...