"Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum."
Bu sözleri kim söylemiş olabilir? Merhum Necmettin Erbakan mı, Recep Tayyip Erdoğan mı, yoksa Süleyman Demirel mi? Hiçbiri değil. Bu sözler Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e ait. Ahmet Gürbaş'ın 'Atatürk ve Din Eğitimi' adlı kitabının 32. sayfasından. Diyanet İşleri Başkanlığı yayımlamış.
Bir 'dindar nesil' tartışmasıdır gidiyor. Başbakan Erdoğan AK Parti'nin il başkanları toplantısında iki CHP milletvekilinin 'katsayı konusunu Danıştay'a götürmesi'ni eleştirirken 'dindar nesil' dedi, başta CHP olmak üzere bazı çevreler ayağa kalktı.
Erdoğan'ın sözlerini bir 'ideolojik dayatma' olarak yorumlayanlar oldu. Ne konunun gündeme geliş biçiminden 'dayatma' çıkar ne de 'dindar nesle' yapılan o vurgudan... Bir 'dindarlık, dinsizlik' ayrımı ise hiç çıkmaz. Buna rağmen konu çok farklı mecraya taşındı. Bir 'ideoloji ve dayatma' parantezine sıkıştı.
Din, bütün toplumların vazgeçilmezidir. Küçük istisnalar dışında 'dindarlık' dünyanın hiçbir yerinde engellenmez, aksine teşvik edilir. Çağdaş dünyada, başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinde siyaset ve devlet adamının dinle ilişkisi sokaktaki insanın ilgi alanındadır. Sandığa giderken tercihini belirler çünkü.
Amerika başkanlarının İncil üzerine 'yemin ettiklerini' herkes bilir. Kilise ile ilişkisi olmayan bir başkan adayının seçilme şansı yok gibidir. Doların üzerinde 'Biz Allah'a güveniyoruz' diye yazar. Benzer örnekleri Avrupa'dan da verebiliriz.
Hafta sonu dünyanın efsane takımı Barcelona'yı anlatan bir program izledim. Soyunma odasının hemen yanında bir şapel vardı. Formasını giyen futbolcu isterse şapelde dua ederek sahaya çıkıyordu. Ya Türkiye'de olsaydı acaba ne olurdu? Bazı olumsuz örnekleri hatırlatmak istemiyorum.
Türkiye'de dine ve dindarlara karşı alerjisi olan etkili çevrelerin olduğu muhakkak. Bu ülkede çoğu kere 'dindarlık' horlanıyor. 'Din, kutsal, dindarlık, başörtüsü, Kur'an kursu, imam hatip okulu' dediğiniz zaman bazı kesimler hemen ayağa kalkıyor. Anında laiklikten, irticadan, gericilikten dem vuruluyor.
Sanki laiklik dindarlığın karşıtıymış gibi. Laiklik din karşıtlığı, dinle kavga değil. Tersine dinle barışık olmanın, din ve vicdan özgürlüğünün teminatı.
Bu ülkede 'Dindar bir cumhurbaşkanı' vurgusu bile rejim sorunu oldu. Sokaktaki insan 'dini önemseyen insanların' cumhurbaşkanı, başbakan olmasını isteyebilir. Ayrıca istiyor da. Bu topraklarda yaşayanların böyle bir özelliği var. Bu özelliği dikkate alanların başarılı olduğu muhakkak...
O yüzden merkez sağ, halkın karşısına 'Kur'an, ezan, bayrak' diyerek çıktı. Karşılığını da aldı. Sol siyaset dinle sağlıklı ilişki kuramadı. Sol siyaset adamları dinle barışık profil sergileyemedi. Rahmetli Bülent Ecevit, 'Dine saygılı laiklik' çıkışı yapmak zorunda kaldı.
Başbakan Erdoğan'ın 'dindar nesil' vurgusu bir ideolojik dayatma değil, bir duruş. Dayatma yönündeki eleştiriler yersiz ve anlamsız. Eğer bu yönde düşüncesi olsaydı AK Parti 10 yıldır iktidar, uygulamalarına bunu yansıtırdı. Yaptığı, dindarlığa giden yolun önündeki engelleri kaldırmaktan ibaret... Ayrıca muhafazakâr demokrat bir parti olarak böyle bir misyonu da var.
AK Parti'nin dinin, dindarlığın horlanmadığı bir iklim oluşturma çabasını ben sadece doğal olarak görmüyorum, takdirle de karşılıyorum. CHP, Kemal Kılıçdaroğlu ile katı, ideolojik yüzünü bir nebze esnetmişti, bu tartışmada tek parti dönemine uzanan o eski CHP'den kesitler sergiledi. Ne tarihin yönünü doğru okuyabildi ne de halkın nabzını kavrayabildi.
CHP 'Türk milleti daha dindar olmalıdır' diyen Atatürk'e ne diyecek acaba? Dayatmacı mı, gerici mi?