aatlerce anlattığımız veya sayfalarca yazdığımız halde pek çok şeyi ifade edemediğimiz öyle haller vardır ki, bunları bazen bir iki kısa sözcük veya bazen de bir iki kelime ile rahatlıkla anlatabilme imkânlarımız vardır. Bunu; Hakikat, mecaz ve kinaye olarak üç bölüm halinde ifade ederek ve adeta, ‘’Taşı gediğine oturtabiliriz’’
Taşı gediğine oturtma da, apayrı bir ustalık ister ve ‘’mecaz’’ dır, mecazi anlamda kullanılmıştır. Duvar ustasının çırağının veya kalfasının temelde yapacağı bir iki milimlik hata, duvar bittiğinde metrelerle ifade edilecek bir yanlışa sebep olabiliyorsa, yerinde söylenmeyen bir mecaz veya kinaye söz de tamiri imkânsız yaralar açabilir.
Bu sebeple saatlerce anlatma veya sayfalarca yazma ameliyesine eşit bir ifade tarzı olan bu üç söze özellikle dikkat edilmeli ve dikkatlice ve yerinde kullanılmalıdır. Özellikle siyasette ve siyasi rakipler kast edilerek bu deyimler kullanılacaksa daha bir dikkatli olunursa bir çuval inciri mahvetmiş olmayız.
Bu sözde mahvolan bir çuval incir falan yok ama ifade edilmek istenen muhatabın her şeyi perişan ettiğidir ve bu da ‘’mecaz’’ dır mecazi anlam taşır.
Kullanıldığı manada muhatabının yüzüne direkt söylenen söz ‘’Hakikat’’ olurken, asıl manasından başka şeyler söyleyebilme amacına matuf olarak ifade edilenler ise ‘’mecaz’’ olarak kabul görür.
Mecazi anlamda kullanılan sözler genellikle muhatabın anlayış ve kavrayış yeteneği ile mütenasip olmalıdır. Mecazi anlamda söylenilen sözü muhatabı anlama yeteneğinden yoksunsa, hiç söylememek daha evlâdır.
‘’Kinaye’’ ise başlı başına apayrı bir ifade tarzıdır ki, çoğu kez muhatabında şifa bulunmaz yaralar açar. Meselâ; ‘’sana söylüyorum kızım, sen anla gelinim’’ Veya ‘’oku da adam ol, eşek olma Baban gibi’’ cümlesi. Burada cümle içinde kullanılan virgül, kullanıldığı yere göre çok şeyler ifade eder. Çoğu defa da, Muhatabını ‘’ben öyle demek istememiştim’’deme durumunda bırakır.
Yerinde ve zamanında kullanılmayan söz gibi, yerinde ve zamanında kullanılmayan virgül de insanı yanlış anlaşıldım demek durumunda bırakabiliyor. Bu bakımdan ‘’mecazi’’ manada kullanılan sözlere azami dikkat etmek gerekir. Dikkatsizce kullanılan söz, dikkatsizce kullanılan silâh gibidir. Dikkatsizce atılan ok gibidir. Hedefine varır ve onarılması güç yaralar açar.
Saatlere baliğ konuşmaları veya sayfalarla ifade edilecek halleri en kısa yoldan ifade edebilme yeteneğini de ifade eden bu üç söz; hakikat, mecaz ve kinaye, mutlaka yerinde ve zamanında kullanılırsa amacına ulaşır.
Bir örnek vermek gerekirse; Odun kelimesi yakılacak manasında kullanılırsa ‘’hakikat’’tır. Fakat bu kelimeyle karşınızdaki kişinin kalın kafalı ve zarafetten habersiz olduğunu anlatmak istiyorsanız bu defa ‘’mecaz’’olur.
Aynı şekilde marangozhanedeki biçilmiş keresteler veya İnşaatta kullanılacak biçilmiş ağaçlar için kullanıldığında yine ‘’hakikat’’ olur ve fakat kereste sözü incelikten ve zarafetten yoksun bir kişi kast edilerek söylendiğinde ise bu defa ‘’mecaz’’ olur, mecazi anlam taşır.
Bir başka deyimle, ‘’adamın ağzı kulaklarına varıyor’’ dediğimiz zaman, bahsettiğimiz kişinin çok sevinçli ve neşeli olduğunu ifade ederek, memnuniyetine vurgu yapmış oluruz ki, bu da ‘’mecaz’’ olur mecazi anlam taşır. Yoksa hiç kimsenin ağzının kulağına kadar uzadığı bu güne kadar görülmüş değildir. Bknz: Merak ettiklerimiz Sf.93.
Çoğu kez toplumda kullanılan bir söz vardır; ‘’burnu büyüdü.’’ Bu sözcüğün ifade ettiği manayı konuşarak anlatmaya kalksak saatlerce konuşabiliriz. Veya yazı ile ifade etmeye kalksak sayfalarca yazabiliriz. Bu bakımdan yerinde ve zamanında kullanılmış bir ‘’burnu büyüdü’’ sözü ‘’mecazi’’anlamda paha biçilmez bir ifade tarzıdır.
Toplumumuzda yıllarca mütevazı davranışlarıyla tanınmış nice insanlar vardır ki, siz buna kaderin cilvesi veya şans da diyebilirsiniz. Ömrünün son bölümlerinde aklından ve hayalinden geçirmediği refaha, bolluğa, zenginliğe ve makamlara ulaşabilir.
Arkadaşlarının gayretleriyle Belediye Başkanı, Meclis üyesi ve hatta Milletvekili bile olur. Böyle hallerde kahramanımızın burnu pinokya gibi uzamasa veya büyümese de etrafına veya eski dostlarına adeta tepeden bakmasına sebep olabilir. Daha önceleri mütevazılığiyle bilinen kişinin özellikle böyle durumlarda dikkatli olması gerekir.
Çünkü halkın gözü hep onun üzerindedir ve en küçük falsosunda ‘’geçmişini unuttu şimdi bize yüksekten bakıyor’’ denileceğini aklından çıkarmamalıdır. Aslında yükseğe çıkan ve yüksekten bakan yok, ama mevcut durum en kısa yoldan ve en güzel şekilde böyle ifade edilebilindiği için mecazi anlamda ifade böyle olmaktadır.
Böyle durumlarda çoğu kez; ‘’Alçağı yükseğe çıkarmışlar, alçaklığı artmış’’ cümlesi yerinde kullanılmış bir sözdür. Alçak sözcüğünün ilk kullanılanı insan boyunu, mesafeyi ifade ederken, ikinci kullanılan ise hainliği ve ihaneti ifade etmektedir. Havalı kişiler için kullandığımız ‘’ben senin cemaziyelevvelini bilirim’’ cümlesi de böyledir ve mecazi anlam ifade eder.
Eskimez dost dediğimiz, bazı eski dostlarımızın burunları büyümüş gibi görünse de (!) biz onlar için ’’alçağı yükseğe çıkarmışlar alçaklığı artmış’’ veya burnu büyümüş veyahutta ağzı kulaklarına varıyor gibi tabirler kullanmamalıyız. Çünkü hatasını veya yanlışını anlama imkânını bu, eski diye bahsettiğimiz eskimez dostlarımıza tanımalıyız, onlar bize bu imkânı tanımasalar da..!
Lisan-ı hal ile emr-i bil maruf yapabiliriz ‘’Sizden her kim bir münkeri (kötülük) görürse onu eliyle düzeltsin. Eğer ona muktedir olamazsa diliyle, diliyle de yapamazsa kalbiyle (buğz etsin); bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim)