Şu bir gerçek; bir işe girişildiğinde o işe çok karışan olur. Bunu bürokraside daha fazla görürsünüz. Karışanların büyük çoğunluğu ise üstüne vazife olmayan, ama bir şeyler yaptığını ispatlama derdinde olanlardır ve genelde engellemeye dönüktür. Fakat bir şey yapmazsanız size eleştiri getirenler hiç olmaz. Rahat edersiniz.
Aynen bugün yaşadıklarımız da öyle. Türkiye'nin daha ileriye gitmesi konusunda atacağınız her adım engelle karşılaşacaktır. Her kafadan bir ses çıkacaktır. Değişim ve gelişim kaçınılmazsa inisiyatifin kendi elinde olmasını isteyenlerin akıl almaz manevraları ile karşı karşıya kalırsınız.
Bugün de tam bunları yaşıyoruz. O nedenle çok akıllı, çok dikkatli davranılması gerekmektedir.
Bu yazı öncesi 1980'li yıllarda Özal'ın başlattığını zannettiğimiz ‘Başkanlık Sistemi' tartışmalarına şöyle bir baktım. Bazı dostlara da bu konuda danıştım. Onların bilgisine başvurdum. Enteresan bilgilere ulaştım. Meğer bizde Başkanlık Sistemi'ni isteyen Özal değil Özal'a bunu yaptırıp kendi iktidarlarını devam ettirmeye çalışan 12 Eylül Yönetimi olduğunu fark ettim. Özal'ın istediği Başkanlık Sistemi ile 12 Eylül Yönetimi'nin istediği Başkanlık Sistemi konusunda çok ciddi farklılık varmış zaten.
Bu çalışmaların ağırlığı 1983-1985 yılları arasında yoğun şekilde yapılmış. 12 Eylül Yönetimi'nin güçlü isimlerinden Orgeneral Necdet Üruğ'un bu konu ile uzun süre ilgilendiği MGK bünyesinde birçok uzmanla çalıştığı bilgisine ulaştım. Hatta bu çalışmaların Mümtaz Soysal gibi isimler tarafından 12 Eylül öncesi başladığı bilgisi de var. İstanbul Üniversitesi Senatosunda 1980-1990 yılları arasında onlarca toplantı yapılmış. Hem de uluslararası boyutlu. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Orhan Aldıkaçtı gibi meşhur isimlerin müdahil olduğu toplantılar. Bu toplantılara Prof. Dr. Burhan Kuzu'nun katılıp katılmadığını sormadım.
Fakat ne hikmetse 12 Eylül Yönetimi'nin sistemleri Latin Amerika modeli üzerinde yoğunlaşmış. Yani 19' dan fazla darbeye maruz kalmış bir Latin Amerika Başkanlık Modeli. Rahmetli Özal bu sisteme geçmemek için 12 Eylül Yönetimi'ni oyaladığı ve bir daha darbelere ve diktatörlüklerin yolunu açmayacak Başkanlık Sistemi üzerinde çalıştığı biliniyor. Zaten 12 Eylül Yönetimi de ısrarından bunun için vazgeçiyor. Kendi işlerine yaramayacak bir sistem geleceğinden. Şu unutulmasın 28 Şubat'tı hazırlayanlar kendilerini hakim kılacak sistem olarak da Latin Amerika Başkanlık Modelini istiyorlardı. Yıllar sonra Kenan Evren tüm bunları 2004'te Yavuz Donat'la yaptığı röportajın da doğruluyor.
Bugünlerde aynı zihniyetin, aynı düşüncenin Türkiye'deki değişim ihtiyacını iyi bildiklerinden bugün olmasa bile Recep Tayyip Erdoğan sonrası bütün inisiyatifi ellerine geçirecek şekilde çalışmalara değişik kılık altında müdahil olmaya çalıştıkları iddiaları var. Zaten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da kesinlikle daha sonra inisiyatifin başkalarının eline geçmesinin önünü kesecek tedbirlerin şimdiden alınması taraftarı olduğu biliniyor.
Bugün çalışmaları yürütenler geçmişte yapılan bu çalışmaları hızlı bir şekilde incelemesi gerekmektedir. Gözden geçirmeden hazırlıklarını yaptılar ise hazırlanan metinlerden endişe duyarım. Ellerinin altında MGK kayıtları, İstanbul Üniversitesi Senato kayıtları bulunuyor. Şu an Meclis'te bulunan çalışmalar ile daha önce yapılan çalışmaların paralelliği hangi ölçüdedir? Bu bilinmezse Bağdat'tan dönülecek yanlış değil, ‘Darbeden dönülecek yanlış' ile karşı karşıya kalırız ileride.
Darbe dönemini kapatacak Başkanlık Sistemi'nin ayakları bellidir.
1-Güçlü bir Parlamento, 2-Güçlü bir yargı, 3-Güçlü bir Yürütme, 4-Güçlü bir denetim sistemi.
Her işin başı da Parlamento'dur. Eğer Parlamento'yu güçlendiremezseniz, Parlamentonun denetim gücünü artıramazsanız, aynen bugün olduğu gibi Genelkurmay Başkanı'na MİT Müsteşarı'na Polis Amirlerine, ancak yazılı soru sormaktan ileriye gidemeyen bir yapıya bürünürsünüz.
Cuma'nın hayrı üzerinize olsun…