Tekrar etmekte yarar var. Dış politika yazarı değilim. Hele Afganistan üzerine uzman hiç değilim. Fakat konunun önemine binaen yazmak zorunluluğu hissediyorum. Hatta görev olarak görüyorum.
NATO ve ABD’nin çekileceğini duyurduğu günden bu yana bir Afganistan tartışmasıdır tutturulmuş gidiyor.
Bilen de konuşuyor bilmeyen de. Türkiye kendi çıkarları ve bölgesel dengeler açısından bir karar almış. Afganistan’da ve Başkent Kabil’de kalacak.
Bir tartışma furyadır gidiyor. ABD’nin çekildiği yerde bizim ne işimiz var diye. Anlaşılır gibi değil ABD çekilirken biz neden çekilmiyormuşuz. ABD adına jandarmalık yapacakmışız. Onlar adına orada kalacakmışız. Taliban bize saldırırmış. Taliban’a karşı çok zayiat verirmişiz. Sanki göbeğimiz ABD ile birlikte kesilmiş gibi onlar ne yaparsa bizde aynısını yapmak zorundayız.
Tarihi hakikatlerden uzak, geçmişini bilmeyen, balık hafızasından beter hale gelmiş beyinlerden çok şey beklemek doğru değil aslında. Fakat öyle lüzumsuz eleştiriler var ki.
Afganistan konusunda konuşmak için hiçbir şey bilmeseniz dahi sadece Mustafa Kemal dönemi ilişkilerine bakmanız yeterlidir. İdeolojinin papağanı olmak hakikatlere perde olmamalıdır.
Afganistan üzerine bu sütunlarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO zirvesi Biden görüşmesi ve Şuşa ziyareti dolayısıyla “Türk dünyası ve Turan ordusuna doğru” başlığı ile değinmiştim.
Afganistan konusunda bugün Türkiye’de birileri ABD, NATO ve Batı’nın bilerek veya bilmeyerek borazanlığını yapıyor. Bir daha vurgulamakta yarar var. Türkiye Afganistan’da tarihi misyonu gereği kalacaktır. Tam aksine bölgede hem ABD’nin hem NATO’nun hem Rusya’nın gücünü kırmıştır. Bölgeden gidişleri zorunluluktur. Bölgeden ABD ve NATO’nun tam olmasa da ana unsurlarını çekmesi Türkiye’nin başarısıdır.
Geçtiğimiz hafta zoom programında konunun uzmanı Türkiye ve Afganistan’dan dostları dinledim. Çerçevesini tahmin ettiğim fakat önem derecesinin daha yüksek olduğunu bir kez daha fark ettiğim Afganistan konusu bugün toplumsal algıda olduğu gibi öyle geçiştirilecek bir konu değil.
Dünyada jeopolitik öneme sahip noktalar vardır. Bu noktalardaki varlığınız veya yokluğunuz dünyadaki gücünüzü belirler. Afganistan tam da o noktalardan biridir. Türkiye tarihi birikimi nedeniyle bunu çok iyi kavramıştır. Afganistan’da Türkiye ne ABD’nin izniyle, ne NATO’nun inisiyatifi ile değil tam aksine kendi iradesi ile kalmaktadır. Hatta ABD, NATO ve Rusya’ya hatta Çin’e rağmen kalmaktadır.
Sözünü ettiğim zoom sohbetinde bizim hikâyeci diye bildiğimiz Mustafa Kemal’in çok iyi dostu Mahmut Şevket Esendal’ın uzun yıllar Kabil, Tahran ve Bakü Büyükelçiliklerinde bulunduğunu öğrendim. Bu bölgelerle sadece diplomatik ilişkiler değil kültürel ve sosyal ilişkilerin ne kadar önemli olduğu bu görevlerden anlaşılacaktır. Mahmut Şevket Esendal’ın bölge ile ilgili çok derin ilişkileri var. Bu ilişkiler, tecrübeleri ve günlere kalan belgelerini ailesi bugünlerde devletin ilgili birimlerine aktardığını öğrendim.
Bu işler dönemsel rol üstlenen Taliban gibi yapılara bakılarak yorumlanmaz. Hele onlara bakılarak ABD ve NATO ağzı ile itirazlar gülünç oluyor. Afganistan ve Kabil’de bulunmanın önemi önümüzdeki dönemde daha çok konuşacağız.
Bugün Türkiye Afganistan’da sadece Askeri olarak değil TİKA ile Yunus Emre Enstitüsü ile Maarif Vakfı ile oradadır. Zaten 8 milyonun üzerinde Özbek ağırlıklı Türk bulunmaktadır.
Taliban korkusunu dillendirenler tarihi hakikatlerden haberi olmayanlardır. Kulak asmayın.
Haa bir not düşeyim.
Kimsenin Afganistan’dan çekildiği yok. ABD’nin 600 askeri orda kalacak. İngiltere ve diğerleri de benzeri şekilde.
İç politik eleştiri bakışı ile bu işlerin öneme anlaşılmaz.
Bugün Kurban Bayramının dördüncü günüdür. Bir bayramı daha geride bırakıyoruz. Nice bayramlara sağlık sıhhat afiyet ve huzur ile ulaşırız. Bu vesile ile bütün okuyucularımın bayramları Cumaları kutlu olsun. Kesilen kurbanları Rabbim kabul eylesin.