Siyasetin bu kadar dip yaptığı, siyasetçilerin bu kadar ağzının bozulduğu, vatandaşın aklıyla alay eder hale gelinen bir seviye hiç görmemiştik.

Son yıllarda görmediğimiz ne varsa görüyoruz da sonu ve seviyenin düştüğü dip nereye gidecek artık onu dahi tahayyül edemiyoruz.

Milletin temsilcisi olanların milletin karşısındaki kibir abidesi tavırları, konuşurken küçük görenleri, derdini anlatmak isteyen öğretmeni kulağıyla oynayarak lütfedip de bir dakikacık dinlemeyenleri elbet siyaset tarihe not düşüyor.

Hadi vatandaşa tavır bu.

Peki Meclis çatısı nasıl?

Milletvekilleri birbiriyle alay edercesine yanıtlarla gündeme geliyor.

Kimsenin umurunda değil.

Bu kadar ciddiyetsizlik, tabiri caizse bu kadar laubalilik ne milletvekili sıfatına ne TBMM’ye yakışıyor.

En azından biz öyle düşünüyoruz.

Hatırlayın; muhalefetten bir vekil, iktidar vekiline soruyor: “Yüksek Hızlı Tren ihalesi için 5 milyon dolar ödeneceği, buna ilişkin belgenin mahkeme dosyasına sunulduğu doğru mu” diye.

El cevap: “Siz hızlı treni durduramayacaksınız, TOGG’u durduramayacaksınız.”

?!...

Hafızamızdan çıkmayan bir başka örnek:

Biliyorsunuz, eşi vefat etmiş ve 18 yaşından küçük üç çocuğu bulunan kadınlara destek verileceği açıklandı.

Normal olarak elbette olumlu bir adım...

Sorgulamak da muhalefetin asli görevi...

Muhalefetten bu konuyla ilgili soru geliyor:

Neden sadece üç çocuğu olana yapılıyor bu yardım diye...

Bu soruya “Ben, üç çocuk fobisinin, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızda bu kadar travmatik etki oluşturduğunu bilmiyordum” şeklinde yanıt vermek mi şıktır?

Yoksa “arkadaşlar biz bu şekilde üç çocuk olarak karar aldık, bütçe ve imkanlar dahilinde, elbette zaman içinde 2 çocuk, tek çocuk olarak kapsamı genişleteceğiz” deyip olgun ve makul bir dil kullanmak mı?..

Neden siyasetin dili böylesine kötü, böylesine kavgaya ve polemiğe yönelik?

Anlayan varsa beri gelsin!

İşte Plan Bütçe Komisyonu toplantılarını izliyoruz hep beraber.

Onlar utanmıyor, biz onların yerine vatandaş olarak utanıyoruz.

Atışmaları, hakaretleri izliyoruz; bıraksanız tekme tokat birbirine girecekler.

Ve böylesine bir ortamda bir de simidine peynir sürüp ekranlar karşısında istifini hiç bozmayıp çayını yudumlayan bakan yardımcısı var.

Ne dersiniz?

Akıl akıl geldiysen üç kere vur da siyaset için 100 kere vurman da gerekebilir, o kadar uzaktasın çünkü!

Siyaset dışına baktığımızda ise memleketin akıl almaz hallerinin içinde neye şaşıracaksınız, takip etmemiz imkânsız halde.

30 yıllık öğretmenler salt maaşlarında biraz artış olması için bunca yılın ardından sınava tabi tutuluyor.

Uzman öğretmen ve başöğretmen gibi bu kez öğretmenlik mesleğinin içindeki o bütünlük bozulup yerle bir ediliyor, kariyer sınavı diye bir sınav yapılıyor; sorulan sorular, yine öğretmenlerden dinlediklerimize göre basit ötesi.

Hatta sosyal medya kaynıyor sonrasında; “öğrencilere kazık ötesi sorular sorup öğrencilerin öğretmenlerine basit ötesi sorular sorulan yegâne ülke Türkiye’dir” diye.

Sonra Diyanet İşleri Başkanı konuşuyor, “ezan okunduğunda öğrenciler okuldaysa bu doğru değil, camiye gelsinler” diyerek bir kez daha ve kaçıncı kez anayasaya aykırı şekilde laiklik ilkesini ihlal ediyor.

Sonra seçime doğru dört nala koşuyorsunuz, altılı masa “doldur boşalt” gibi toplanıp dağılıyor toplanıp dağılıyor, vatandaş aday bekliyor tık yok.  Seçime şunun şurasında kaç ay kalmış, açıklanacak aday nasıl hazırlanacak belli değil.

Bu sırada Anıtkabir, slogan yerine dönüyor.

Bu sırada ana muhalefet lideri çok lazımmış gibi ABD, İngiltere gezilerinde.

Bu sırada dere, tepe, dağ, orman madencilere teslim.

Bu sırada, pek çok tarım ürünü üretiminde dünyanın ilk 5’inde olup da çiftçinin ve tarımın bitme noktasına gelmesiyle beraber uçup giden fiyatlar…

Bu sırada toplum travmaya girmek üzere.

Akıl lazım, vicdanlı, sağduyulu, ortak paydanın ne olduğunu bilen.

Kutuplaştırmayan, kavga etmeyen, medeni…

Dünyanın en güzel coğrafyasında olup da böylesine cehenneme döndürmek!

Akıl olsa biraz…

Olsa da...

Kaç kere vurursa vursun gelince?

Yeter ki olsa...