Ortadoğu'da kartlar yeniden karılıyor. Yeniden oyunlar var. Oyunda bizim durumumuz net değil. Fakat oyunun ne kurcusu, ne yazarı ne de oyun sahasında yardımcı antrenörü konumundayız. Fakat saha bizim. Top bizim, hatta oynatılan oyuncuların tamamı bizim. Öyle olmasına rağmen sahaya da, oyunculara da, taktiklere de müdahale ettirmiyorlar. Ama daha büyük sahayı daha büyük bölgeyi inadına bizden istiyorlar.
Çocukluğunuzda mahallede oynarken kendini sizden kuvvetli zanneden diğer bir çocuk çıkardı. Elinizdeki topu alır, sahayı alır, istediği çocukları seçer ama sahanın sahibi, topun sahibini oyunun içine almaz hatta saha kenarından kovardı. İşte aynen onun gibi şu anda Ortadoğu'da durum. Ortada 100 yıldır elimizden alınan topumuz, elimizden alınan sahamız var. Hatta seçtikleri oyuncular da bizim.
Geçen hafta Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)'da Irak'ın Ankara Büyükelçisi Dr. Hishan Al Alawi ve Irak Dışişleri Bakanlığına bağlı Al Nahrain Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Hasan Şerif El-Cuburi'nin katıldığı toplantıda hazır bulundum. Bu toplantı da Türkiye'nin Başika tutumu ele alındı. Tabii onların gözünden. Bir ara Hamza Şerif ile tekli sohbet etme imkânım oldu. Aynı zamanda bugüne kadar elimde olan bazı bilgilerin teyidini de Hamza Şerif'ten almış oldum. Neler yok ki 1925'te Irak ile anlaşmada Irak'ın Türkiye ile Konfederasyon olma konusu, 30'lu yıllarda İran-Türkiye-Irak'ın ortak kurduğu birlik. 1950'ler de Menderes dönemindeki yakınlaşma ve akabinde iki ülkede yaşanan darbeler. Birçok konuda hem teyit alırken birçok konuda da halen aynı fikirleri savunduğumuz ortaya çıkıyor.
Bu görüşmeyi niye aktarıyorum? Çünkü Necmettin Abimin bana aktardığı ve devletin hafızasına kazınması gereken bilgiyi destekleyen konuları Hamza Şerif'te teyit ediyor.
Necmettin Kasapoğlu ile sohbetlerimizin birinde bunu bil diye tembihlediği ve yaşadığı olay şöyle; 1980'lerde Necmettin Kasapoğlu 7 yıl Saddam zulmünden dolayı Bağdat'taki hapishanelerde yattı. 1981 yılında kavuş arkadaşları arasında Irak Baas Partisi Merkez Komitesi üyesi bir Türkmen de var. O Türkmen Saddam'a darbe düzenleyecek ekibin içinde olduğu iddiası ile hapse atılmış idam edilecek. O 1980 yılının başlarında Baas Partisi Üst Komitesi'nin bir toplantısında yaşanan bir olayı anlatıyor. Toplantı başlıyor. Saddam Hüseyin bir hışımla toplantıya geliyor. İlk sözü ‘Artık Türkiye ile savaş meselesi kapanmıştır. Onların Irak'la ilgili hak iddia etme durumları ortadan kalkmıştır. Çünkü Türkiye'de yönetime Ordu el koyuyor. Bundan sonraki hedefimiz İran'dır. İran'a savaş açıyoruz' diyor. Zaten Necmettin Kasapoğlu ile yaptıkları bu sohbetten sonra Baas Partisi Üst Komitesindeki bu Türkmen darbe girişimi suçundan idam ediliyor.
Necmettin Abimin bana aktardığı bilgiye göre Irak Musul ve Kerkük'le ilgili 1982 veya 1983'te bazı haklar Türkiye'ye devretmesi gerekiyormuş. Bunun hazırlıklarına Saddam'ın devirdiği Cumhurbaşkanı El Bekir'in başlattığını aktarmıştı. Çünkü o dönemde bölgedeki haklarla ilgili en iyi bilgiler El-Bekir'in elinde. Birde komşuları ile problem yaşamak istemiyor. Batının desteği ile El-Bekir 1978'de Saddam tarafından devriliyor. İleride konuşur ve itibar görür diye El-Bekir 1979'da ailesi ile birlikte sahte bir darbe girişimi bahanesi ile katlediliyor. Yani 1980'de Türkiye'de yapılan darbe öncesi Irak'ta darbe yaşanıyor aslında. Aynen 1960'ta Irak Kraliyet ailesinin Türkiye'ye yakınlaşmasını sağlayan Menderes'e ve Kraliyet ailesine yapılan darbe gibi.
Bugün Türkiye'ye karşı Irak yönetiminin takındığı tutum, Musul ve Kerkük ile ilgili oynanan oyunlar geçmişe bakıldığında daha iyi anlaşılır. Ama bilinsin ki bir dönem topu alınan, sahası gasbedilen, oyuncuları seçilip oynatılan o çocuk büyüdü. Hatta 93 yaşına geldi. Topunu da, sahasını da, oyuncularını da geri almasını inşallah başaracak. Sahamıza geri döneceğiz. Zor olsa da…
Kalın sağlıcakla…