Bazı konular zihnime takılınca o konuyu yazana kadar rahatlayamıyorum. Geçenlerde kapalı devre bir zoom programının linkini gönderdiler izle diye. Konuğu uzaktan da olsa tanırım. Bilgi davarcığımıza yeni bilgiler katıp ufuk penceremize katkısı olsun diye sohbetin yarısında da olsa katıldım.
Konuğun uzmanlık alanı ekonomi ve işletme. Zaten görevi de bir teknik üniversitede üst düzey. Sanayi ve üretim dünyası ile eğitim dünyasını bir birine yakınlaştıran konumda.
Sanayileşme, teknoloji, üretim dolayısıyla ihracat-pazarlama ve ithalat konuları da gündeme geldi. Sohbet döndü dolaştı uzun yıllardır az veya çok farkında olduğumuz bir hastalıkta düğümlenip kaldı. Çok ciddi bir rant dönen her konudaki ithalatçı çıkar grupları.
Bu ülkede her alanda ithalatçı bir zihniyetin varlığı yadsınamaz. Anadolu insanı asırlar boyunca dünyaya nasıl olduysa yabancılaştırılmış. Tekrar dünyaya açılımı ise adeta zihinleri devşirilerek gerçekleşmiş.
Bugün bu geleneğin sürdüğünü çok rahat görüyoruz. Ülkenin gelişmesinin değişmesinin önündeki en büyük engel aslında dünyaya açılımı sağlasın diye gönderilip devşirilen beyinler.
İnsan hayatında sadece araç olması gereken konular vardır. Bu araçlara sahip olmak çok önemlidir. Fakat bu araçlar amaç haline gelirse nasıl devşirildiğinin farkına varamazsın. İşte o konuların başında dil gelir. Osmanlının yenileşme döneminden sonra çok ciddi bir Avrupa modası başladı. Çok önemli bir hamle. Fakat bu sistem tamamı ile tersine devşirme modeline dönüştü. Ellerimizle kendimizi küçük gören nesiller yetişmesine neden olduk. Geri döndüklerinde bunlar ülkelerine tepeden bakar oldular.
Batının bilimini, tekniğini, sanayisini öğrensin diye gönderdiklerimiz sadece dil öğrenip döndüler. En fazla öğrendikleri dillerin avantajı o ülkelerin distribütörlükleri ile döndüler. Pazarlarına dönüştürdüler.
Bugün inceleyin Türkiye’nin en büyük firmalarına 10 binler çalıştırdıklarını görürsünüz. Fakat ana işleri montaj sanayinden öteye gitmez. Dünyanın en büyük emperyal şirketlerinin distribütörleri veya onların Türkiye’deki mihmandarlarıdır. Ortaklıkları dahi %15-20’nin ötesinde değildir.
Yazının başında sözünü ettiğim sohbette konuğun önemli bir tespiti vardı. Türkiye’de sanayi ve teknolojinin gelişmesinin önündeki en büyük engel ithalatçı lobiler. Daha yakın bir zamanda şahit olunan çok önemli bir olay var. Yerli olarak geliştirilen bir cihaz sağlık sektöründe kullanılmaya başlanacak. Bu aşamada bilimsel kılıf adı altında 20 Profesör toplanıp ilgili Bakanlığı basıyorlar. Söz konusu cihazın kullanımını engellemek için. Neden? Çünkü hepsi ayrı ayrı yurtdışı benzeri cihazların danışmanlıklarını yapıyorlar.
Benzeri bir durumu savunma sanayinde yaşandığını biliyoruz. Yeni geliştirilen savunma sanayi ürünlerinin izni konusunda “Yurtdışında zaten üretiliyor. Ne gereği var” diyen devşirilmiş zihniyetler. Sadece bununla kalmıyor. Türkiye’nin en büyük güneş enerjisi ihalesinde teknolojisinin geliştirilmesi konusunda ısrarla yabancı firma zorunluluğunu şartnameye koyan bürokratlara ne demeli.
Kimlikleri yerli ama zihniyetleri ithal ve devşirilmiş beyinlerin bir an önce sanayi, teknoloji, ticaret, kültür, sanat, eğitim ve sosyal hayat alanlarında karar verici noktalardan temizlenmesi kaçınılmazdır.
Türkiye’nin gelişmesinin önünde ve bugünlerde patinaj yapan değişimin önündeki en büyük engel ithalatçı zihniyettir.
Bir an önce ithalatçı lobilerin gücünün her alanda kırılarak tam tersi üretime odaklı, montaj sanayinden kurtulmuş bir yapıya kavuşmamız kaçınılmazdır. Yoksa patinaja devam ederiz.
Kalın sağlıcakla…